İnsanlar ne düşünüyordu, mutlular mıydı? Sanki herkesin iyi ya da kötü bir derdi vardı. Hava benim aksime mutluluk yayıyordu. Güneş içimdeki sıkıntıya inat daha bir parlıyor, kuşlar da cıvıltılarıyla eşlik ediyordu ona. Sıcağa daha fazla dayanamayıp gömleğimin yakalarını, belki rüzgâr gelir umuduyla, salladım. Yetmedi bu ferahlık ve adımlarımı caddenin kenarındaki ara sokağa ilerlettim. Az da olsa rahatlamıştım. Adımlarımı hızlandırıp eczaneye girdim, çalışan Selim abiye selam verip cebimdeki reçeteyi alıp ona uzattım. Selim abi eline alır almaz kaşlarını çattı; “Doktor ilaçların dozunu arttırmış, haberin var mıydı Ahmet ?” dedi. Hüzünle başımı eğdim; “Evet var abi doktor söyledi.” diye yanıtladım onu. Selim abiyle biraz dertleşip çıktım eczaneden. Oyalanarak eve gittim. Evimiz sessiz sakin bir mahallede babamdan kalan son hatıra olarak dimdik duruyordu. Beyaza yakın rengi, ahşap pencereli, iki katlı bir evdi.

Derin bir nefes alarak içeriye girdim, annemin odasına doğru yöneldim. Bu saatlerde genelde uyumazdı. Demek ki bugün çok ağrısı vardı. Hastalığı çoktu ve zordu. İki adım atsa yoruluyor ve vücudu bitkin düşüyordu. Sabah yemeğini yedikten sonra uyurdu öğlen sokaktan geçen seyyar satıcıların sesine uyanır, sabahki yemeklerden biraz atıştırıp ilaçlarını içerdi. Genelde ben gelene kadar bahçede beni bekler ya da ufak tefek işlerle uğraşırdı. Bugün beni beklemeden uyumuştu. Kapıyı açıp çıkacağım zaman sesime uyanan annem arkamdan adımı seslendi. Hemen ona döndüm yönümü, gülümsedim; “Gül Sultan, uyandırdım mı seni?”

“Yok oğlum, çok uyumuşum bugün zaten. Hoş geldin.” dedi. Sesi yorgun geliyordu. Ayaküstü sohbet edip yemek yapmak için mutfağa adımladım, yemekler hazır olunca bahçeye sofrayı kurdum. “Gül Sultan hadi sofra hazır.” diye bağırdım. Annem yavaşça sofraya oturdu elindeki zarfla. Neydi o elindeki? Elindeki zarfı gözümle işaret edip ; “ O ney?” dedim. Annem ise gülümseyip yemekten sonra dedi. Kendimi çikolata yemek isteyip annesinden yemekten sonra ye cevabı alan çocuklar gibi hissettim. Güldüm kendi kendime. Yemeğimi hızla yedim. Merak etmiştim o zarfı. Annem ise yemeğini yemiş düşünceli bir şekilde zarfa bakıyordu. Daha fazla dayanamadım hızla girişe ilerleyip annemin ilaçlarını aldım ve anneme tek tek verdim. Hangilerini içmesi gerektiğini tekrar tekrar tembih ettim. Zarfı masanın üstünden elime aldım, ucundan yırtıp içindeki beyaz resmi damgalar olan kâğıdı çıkardım.

Kâğıdı okudukça “Nasıl unuturum ?” diye kızdım kendime. Bugün staj yerleri belli oluyordu. Doktor olmak istiyordum ve staj yerimiz belli olmuştu. Beni idare edecek iyi bir puanım vardı ve puanıma göre iyi bir yer gelmişti. “İstanbul" içimi bir heyecan kapladı. Hatta kendimi öyle bir soyutlamıştım ki annemin bana seslenmesini bile duymamışım. “Oğlum ne yazıyor söylesene artık!” diye sitemle söylendi. Benimse dudaklarımdan dökülen tek bir kelime oldu; “İstanbul”. Annem mutlulukla gözlerini kapattı, bir çocuk gibi sevinçle ellerini çırptı. Güldüm bu haline. Ancak gülüşüm dudaklarımda soldu, ne yapacaktım ben? Nasıl gidecektim annemi bırakıp? Okulumu okurken annem bu kadar hasta değildi ve babam yanımızdaydı. Annemi oraya götürmem için orda ev tutmam lazımdı, önceden yurtlarda kalırım diye düşünüyordum ancak şu an bu olmazdı. İçime bir sıkıntı çöktü. Yaşadığımız yer küçüktü, burada okuyacağım bölüm yoktu, hem orada dersler de ağırdı. Hem çalışıp hem nasıl okurdu? Onu hallettim, bu küçük yerde zor geçiniyorlardı. 

Orada ne yapacaklardı? Tekrar annesinin sesiyle kendine geldi; “Oğlum daldın gittin yine, hem sen sevinmedin mi niye durgunlaştın?” diye sordu annesi. Annesine aklındakileri anlatsa ona kızardı, kendini düşünmesini söylerdi. Bu yüzden ona şimdilik söylemek istemedi. Zorda olsa içten bir şekilde güldü güzel yüzlü annesine “ Sevinmez olur muyum annem bir an okuyunca şaşırdım .”diye ekledi. Annesi, oğlunu kendine çekip sıkıca sarıldı. Sanki veda ediyormuş gibi. Ya da o an kendisi öyle hissetti. 

içimdeki sıkıntı gitmiş mutluluk ve biraz heyecanla uyanmıştım. Hayallerim gerçek oluyordu resmen. Kahvaltı hazırlayan annemin yanına gidip ona sarıldım “Günaydın Gül Sultan.” dedim. Aynı içtenlikle cevap verdi. Neşeyle kahvaltı yaptık. Annemin ilaçlarını verdim.
Saatlerdir annemle sohbet ediyorduk. Epey geç olmuştu saat. Sabahları ne kadar kavurucu sıcakta olsa da hava biraz esiyordu. İnce siyah hırkamı üzerime alıp çıktım evden. Boş sokakta adım seslerim yankılanıyordu. Zihnim boşalmıştı sanki ne yapacaktım ben? Biraz daha ilerleyip tekrar eve döndüm. Annemi bahçede otururken görmeyi hiç beklemiyordum. Bana uzunca baktı. "Beni burada bırakıp gitmek istemiyorsun ve beni de oraya götüremeyeceğini biliyorsun. Boşuna kendini yorma. Ben kendi başımın çaresine bakarım. Çocuk muyum ben? " dedi. Beni böylesine iyi bilen birini nasıl bırakıp da giderdim .”Anne seni burada bırakamam, hastasın ve seni yoruyor bu hastalık. Gözüm arkada kalacağına hiç gitmem.” dedim. Bunu dememle annemin kaşları çatıldı sinirle ; “ Saçmalama, tabi ki de gideceksin. Boşuna mı çalıştın. Senin emeklerinin bu kadar mı değeri yok ya da benim?” dedi. Yüzümü sıvazladım “Anne sabah konuşalım bunları, hadi sen de git uyu geç oldu. 

Bende çok yorgunum .”dedim. Konu kapanmamıştı biliyordum ve annemde bu düşündüğümü onaylar biçimde bakıp odasına gitti. Annem beni ikna etmeden durmayacaktı biliyordum ya da ben beni ikna etmesini istiyordum. Çünkü ne onu bırakıp gitmek ne de emeklerimi, emeklerimizi boşa harcamak istiyordum. Keşke babam yanımızda olsaydı dedim o an. O zaman böyle olmazdı hem de benim gözüm arkada kalmazdı. Yastığıma kafamı koyup hayallere daldım sonrasında ise uyumuşum. Sabah annemin mutfaktaki sesiyle kalktım. Üzerimi giyip ona yardım ettim. Ne tek kelime o konuşuyor ne de ben konuşuyordum. Yemek yedik, saat geldiği için işe doğru yol aldım. Kırtasiye gibi bir yerde çalışıyordum, Kitap ve bir kaç test satıyorduk. Kırtasiyenin sahibi Salih amca bana her zaman destek olmuştu. Onun kimsesi yoktu. Arada bize de gelirdi, bazen de ben ona giderdim. İçeri girdim. Salih amca bugün benden de erken gelmişti. Ona selam verip işe koyuldum. Bugün az müşteri vardı. Salih amcanın sipariş ettiği çayları alıp masaya koydum. Karşılıklı oturduk; “ Ee evlat anlat ki derdini bir derman bulalım.” dedi. O kadar mı belli oluyordu sıkıntım. Her şeyi anlattım. Acı bir tebessüm etti, iç çektim : “İşte böyle amca ne yapacağımı bilmiyorum. Bir yanım git diyor, bir yanım kal. Elini omzuma koydu ve iki kere yavaşça vurdu. "Evlat sen hep ne diye çalışırdın hatırlıyor musun?" dedi. Hatırlıyordum tabi. İnsan hiç çalışma amacını unutur muydu? Kafamı salladım hızlıca. ""Ailem okuyup mesleğimi elime almamı çok istiyor. 

Hem bu küçük yerde okumazsam geçinemem, benim bir hayalim var." diyen sen değil miydin?" diye ekledi .”Evet ama annem... O ne olacak burada?” dedim. Kaşlarını çattı: “ Biz ne güne duruyoruz. Herkes burada birbirini korur kollar. Hem teyzen anneni hiç yalnız bırakır mı? Okumaya gidersen hem mesleğini eline alıp dönersin hem de babana verdiğin sözü tutarsın. Hem aklın çok burada kalırsa her hafta sonu gelirsin .” dedi. Doğru söylüyordu. Burada kalsam nereye kadar idare edecektik böyle. Annemi de burada yalnız bırakmazlardı, doğru söylüyordu. Küçük bir yerdi ve herkes birbirini sever sayardı bizim mahallede. 

Hem teyzem de vardı. O asla yalnız bırakmazdı annemi ama yine de insan rahat edemiyordu. "Haklısın Salih amca, bugün iş de yok ben eve gitsem?" dedim. Anlayışla kafasını salladı. Ortalığı toplayıp çıktım kırtasiyeden. Eve doğru yavaşça ilerledim. Yolda gördüğüm tanıdıklarla ufaktan sohbet ediyordum. Hemen yayılmıştı staja gideceğim. Kesin bir kaç komşu annemle konuşurken annem söylemişti. Kapıdan girdiğimde annemle teyzem bir şeyler konuşuyordu. Teyzeme ve anneme sarılıp koltuğa oturdum. Anlaşılan annem beni ikna etmesi için ek kuvvet çağırmıştı. Teyzem daha fazla dayanamamış olacak ki: "Ahmet sen bize güvenmiyor musun? Anneni burada tek bırakacağımızı mı düşünüyorsun? Asla öyle bir şey olmaz sen okuluna gideceksin biz de burada kalacağız, anlaşıldı mı?" diye bir anda sordu. Güldüm: " Teyze onlar nasıl söz ama beni de anlayın merak ederim." dedim. Teyzem güldü "Sen oku gel, annen daha mutlu olur emin ol." dedi. Beni zaten Salih amca ikna etmişti bir de teyzemin güven veren sesi beni daha da rahatlattı. Derin bir nefes aldım, içten bir şekilde gülüp kafamı onaylar biçimde salladım. İkisi de gururla bana bakıp sarıldılar... Sabah 

Kendini yormamasını tembihleyip işe gittim, günüm aynı rutinle devam etti. Böylece günler günleri takip etti. Annem kendini yorarsa kötüleşiyordu. Bu durumda beni endişelendiriyordu. Yurt işini bir kaç tanıdıkla halletmiştik. Yarın yola çıkıyordum. Her şeyi annemle teyzem özenle hazırlamıştı. Sürekli gidip gelecektim. Odamdaki son gecemdi, tek tek tüm eşyalarıma baktım. Odam boş kalmıştı. Çoğu eşyamı götürmüştük yurda. Evimde huzurla gözlerimi kapattım. Heyecandan çok uyuyamamış, erkenden kalkmıştım. Üzerimi giyinip pencereden baktım. Hava yeni aydınlanmasına rağmen sıcacıktı etraf. Teyzem, Salih amca ve birkaç yakın komşu ile şenlikli bir kahvaltı yaptım. Ayrılık vakti gelmişti. Herkesle sarılıp vedalaştım. Annemle birbirimize bakıp gülümsedik, tekrar sıkıca sarıldık...
 

 


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı