BİTMEYEN TARTIŞMA : ÖDEV

Ev ödevlerinin öğrenci başarısı üzerindeki olumlu etkileri bilimsel olarak net bir şekilde ortaya konmuş olmamasına rağmen bu uygulamanın eğitim-öğretim sürecindeki ağırlığı her geçen gün daha da artmaktadır. Öyle ki artık öğretmenlerin ve okulların ödev politikaları velilerin okul tercihlerine etki eden en önemli nedenlerinden biri haline gelmiştir. Ev ödevleri bu anlamda o kadar kabul görmüştür ki verilip verilmemesi artık tartışma konusu bile yapılmamaktadır. Günümüzde ev ödevi ile ilgili yapılan tartışmalar artık ödevin miktarı, nasıl ve ne zaman yapılacağı ile ilgili sınırlı konular üzerinde gerçekleşmektedir. Özellikle sık sık değişen sınav sistemleri ve buna bağlı olarak başarıya atfedilen önem öğretmen ve velilerin gözünde ev ödevlerini olmazsa olmaz bir hale getirmiştir.

Ev ödevleri eğitim-öğretim sürecinde her ne kadar kendisine hatırı sayılır bir yer edinmiş olsa da yapılan uygulamalarda bazı sorunlar yaşandığı da bilinmektedir. Yaşanan bu sorunlar ev ödevlerinin etkililiğinin değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Ev ödevlerinin öğrenci, veli ve öğretmen tarafından gerçekte nasıl algılandığı ortaya konularak ev ödevleri ile ilgili daha sağlıklı bir değerlendirme yapılmalıdır. 

Hiç kuşkusuz ev ödevlerinden en çok etkilenen grup çocuklardır. Okula başlamadan önce abilerini ve ablalarını izleyip ödev yapmaya özenen çocuklar okula başlayınca kısa süre içerisinde bu fikirden uzaklaşırlar. Okuma ve yazma öğretimi sırasında okulda yapılan çalışmaların aynı yoğunlukta evde devam ettirilme çabası bu duruma neden olarak gösterilebilir. Daha önce bu çalışma yoğunluğuna alışmamış çocuklar, ev ödevleri nedeniyle velileri ile sık sık karşı karşıya gelirler. Veli ve çocuk arasında çatışmaya yol açan ev ödevleri sınıf seviyesi yükseldikçe miktarı daha da aratarak çocukların hayatında yer almaya devam eder. Bir noktadan sonra evde yapılan ödev tartışmalarına her iki taraf da alışmaktadır. Hatta ödev, çocuk ve aile arasında iletişimi belirleyen ana unsur haline gelmektedir. Çocuğun okuldan eve dönüşüyle birlikte ailenin ilk sorusu “Ödevin var mı?” olmaktadır. İletişimi çocuğun başlattığı durumlarda ise “Bugün ödevim yok veya okulda yaptım.” olmaktadır. 

Gün içinde belli bir süre çocuğunu görememiş ailelerin iletişim kurarken kullandığı cümleler arasında ödev bahsinin sıklıkla geçmesi düşündürücüdür. Çocuk bu tarz diyaloglara daha fazla maruz kalmamak için verilen ödevi bir an önce bitirmeye çalışmaktadır. Ödevin tamamlanması ile birlikte bu çatışma durumu sonlanır.

Çocuğun ne öğrendiği sorgulanmadan anne ve baba tarafından söylenen tebrik cümleleri ile ödev çantaya yerleştirilir. Apar topar bitirilen ödevden sonra çocuk ailesinin kendisine vaat ettiği özgürlüğe kavuşur.
Birçok öğretmen velilerin ödev verilmesi konusunda ısrarcı davrandıklarını dile getirmektedir. 

Çocuğun başarılı olmasında ödeve yüklenen anlam veliler açısından bu ödev talepkârlığını ortaya çıkarmaktadır. Veliler, ödevi başarı için ön koşul olarak kabul ettikleri için ödevin evde oluşturduğu yıkıcı ortamı göz ardı etmektedirler. 

Çocukla ödev yaparken sık sık ödev miktarından ve türünden şikâyet etseler de ödevin verilme sürecini desteklemektedirler. Veliler bu anlamda sadece ödevin yapılıp tamamlanmasına odaklanmaktadırlar. Çünkü gün içinde yoğun bir çalışma ortamından çıkıp evinde dinlenmek isteyen velilerin, ödevin istenildiği gibi yapılmasını sağlayacak ne enerjisi ne de zamanı olmaktadır.

Ödev için harcanan süre uzadıkça velilerin gerginliği artmakta ve çocukla kurdukları iletişim şekli giderek sertleşmektedir. Bu bağlamda ödevin bir an önce yapılıp tamamlanması hem velinin hem de çocuğun arzu ettiği bir durumdur. Peki, her iki tarafın da kurtulmaya çalıştığı bu uygulamanın çocuklar açısından faydalı olduğu düşüncesi nasıl yerleşmiştir? 
 

Bunun dışında ödev yapma sürecinde yaşanan başka bir sorun da velilerin verilen ödeve hangi düzeyde yardım etmesi gerektiğini bilmemeleridir. Ailenin sürece gereğinden fazla müdahalesi; çocuğun yanlış öğrenmesine, okulda öğrenilenler ile evde öğrenilenler arasında kalmasına sebep olmaktadır. Hiç yardım edilmediğinde ise öğretmenler tarafından bu durum hoş karşılanmamaktadır. Aileler ilgisiz görünmek istemedikleri için genelde ilk yolu tercih etmektedirler. Bu durum da öğrenme açısından istenilmeyen çıktıların oluşmasına neden olmaktadır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın ödev yaptırma süreci veli açısından da hoş bir durum olarak görülmemektedir.

Ödevle ilgili öğretmenlerin fikirleri alındığında ise ortaya daha farklı bir görüntü çıkmaktadır. Birçok öğretmen veli ve zümre öğretmenleri baskısı ile ilgisiz görünmeme adına daha çok ödev verdiğini itiraf etmektedir. Bu baskıyla mücadele edemeyen öğretmen, faydalı bulmasa da çareyi ödev vermekte bulmaktadır. Zaten verilen ödevler incelendiğinde, ödevin genelde seçilen hazır bir kaynaktan, o gün işlenen konuların tekrarını yapma amacıyla verildiği görülmektedir. Her gün düzenli bir şekilde verilen ödevlerde amaç çocuğun evde bir şeylerle meşgul olmasını sağlamak olmaktadır. Bu şekilde yapılan ödevlendirme çalışmasının öğrenme sürecini desteklemeyeceği açıktır.

Ödevlerin amaçsızca verildiğinin bir başka göstergesi de verilen ödevlere yeterli düzeyde geri bildirim verilmemesidir. Öğrenci tarafından yapılan ödevler ya sınıftaki bir öğrenciye kontrol ettirilmektedir ya da hazır kaşeler (süper ödev, harika ödev, aferin vb.) aracılığı ile basit yönergeler ile geçiştirilmektedir.
Paydaşlar açısından her ne kadar durum bu şekilde ise de ödevle ilgili yerleşmiş kabuller bu uygulamanın eğitim-öğretim sürecinde artarak kullanılmasına neden olmaktadır. Özellikle ödev savunucularının ödevin öğrenci başarısını arttırdığı yönündeki söylemleri yapılan bilimsel araştırmaların sonuçları ile çelişmektedir. Ödev konusunda çalışan en önemli bilim adamlarından biri olan Cooper, ödevin özellikle ilkokulda öğrencinin akademik başarısını arttırmada bir etkisinin olmadığını aksine düşürdüğünü belirtmektedir. 

Başarı dışında ödevin farklı kazanımlarına da vurgu yapan ödev taraftarları verilen ödevlerin çocuklara sorumluluk bilinci kazandırdığını ve buna bağlı olarak çalışma disiplini oluşturduğunu iddia etmektedirler. Bu da geçerliliği olmayan bir düşüncedir. Çünkü çocuklar ödevin süresi, şekli ve yapılış zamanı dahil ödevle ilgili hiçbir konuda söz hakkına sahip değillerdir. Dışardan yapılan bir yönlendirme ile sorumluluk bilincinin oluşmayacağı bilinmelidir. Ayrıca çocuklar eve geldiklerinde ödevi sevdikleri faaliyetlere ulaşma konusunda bir engel olarak görmektedirler. Bu düşünce bir an önce ödevi yapıp bitirmeye odaklanmalarına neden olmaktadır. Bu şekilde sağlıklı bir ders çalışma alışkanlığı kazanılmayacağı da aşikardır. 


Ev ödevleri ile ilgili yapılan bilimsel araştırmalara ait sonuçlar ortada olmasına rağmen ödevle ilgili algıyı yıkmak hayalcilik olarak nitelendirilebilir. Bu noktada ödevsiz bir eğitim modelini savunmanın sahada karşılık bulmayacağı ve bu düşüncenin değer görmeyeceği ortadadır. En azından ödevle ilgili mevcut rutinlerin terk edilip bazı güncellemelerin yapılması bile önemli bir adım olacaktır.
Bu anlamda;
Ödevle ilgili kabulleri sorgulama adına yapılan bilimsel araştırmalara ait veriler veli toplantılarında veya seminerlerde sık sık dile getirilerek velilerin aydınlanması sağlanabilir.
İlkokulda amaçsız tekrar ödevleri yerine, kitap okuma süreci ön plana çıkarılabilir.
Çocukların seçebileceği ve istedikleri gibi sunabilecekleri ödevler hazırlanmalı, bu sayede çocuklara verilecek özgürlük ödevin onlar tarafından daha çekici görünmesini sağlayabilir.
Standartlaştırılmış ödevler yerine o gün çalışacakları konuyu kendilerinin belirlenmesi istenebilir. Bu sayede öğrenciler ilgi alanlarına yönlendirilir. Öğrencilerin istedikleri konularda çalışmaları sağlanabilir.
Öğrencilerin, ailelerinden yardım almak yerine birbirlerinden faydalanmalarını sağlayacak, öğrenciler arasında iş birliğini destekleyecek grup ödevleri verilebilir.
Ödevsiz günler oluşturularak çocukların serbest zamanlarını istedikleri gibi kullanmaları sağlanabilir.

Sonuç olarak çocuklar gün içinde belli bir süreyi okulda geçirmektedirler. Bu süre onların düzeylerine uygun bilgileri öğrenmeleri için gayet yeterlidir. Bu süre yeterli görülmeyip çalışmaların evde yürütülmesi çocukları günlük hayat içerisinde yaşayacakları tecrübelerden alıkoymaktadır. Oysa ev, okulda öğrenilen çalışmaların devam ettirildiği yer değil; öğrenilenlerin gerçek yaşamda karşılığının arandığı mekânlar olmalıdır. Sorumsuzca verilen her ödevin çocukların hayatlarından çalınan anlar olduğu unutulmamalıdır. 
 


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı