İftar; orucu açmaktır. Kelimenin menşei Arapçadır. Özünde çözmek, serbest bırakmak vardır. Fitre de aynı kökten gelir, bu ayda verilen sadakadır. Fıtratta aynı ulvi kökten doğmuştur.
Çağın en çetrefilli yerinde; yaradılışın bize sunduğu incelikleri idrakle meşgulüz. İçimiz birer er meydanı. Hayrın ve şerrin bizi sarıp kundakladığı şu günlerde Ramazan ile şereflendik. Baharla gelen oruç; tabiatı daha bir anlamlandırdı. Kuş gibi gelen bir iftar muştusu içinde her günün akşamını iple çekiyoruz.
Ama artık ‘nerde o eski Ramazanlar ‘diyerek şöyle bir on yıl gerisini düşünüp de hayıflanamıyoruz; beraber cümbür cemaat dualar eşliğinde açılan o oruçları mumla arıyoruz.
Çağın en karmaşık yerinde durduk
biri bizi yazsın (Gülten Akın)
Şairin de belirttiği gibi biri bizi artık yazsın. Pandemiyle gelip geçen ikinci Ramazan ikinci Oruç. Buruk, kırgın, karmaşık. On yıl sonrası için endişeli olmanın telaşı içinde, bugünün karmaşasında cebelleşiyoruz. Oruç nedir?
Oruç: hoş bir misafirdir, her yıl bizde bir ay konaklayan.
Oruç; açın halinden anlama sanatıdır.
Oruç; yumurtanın tok tuttuğuna olan inançtır.
Oruç; Maraşlı ağabeylerin iftara beş kala mayam şerbeti hazırlama stresidir.
Oruç; hurmanın farkına varmaktır.
Oruç; bir çocuğun sahura kalkma isteğidir.
Oruç;
Gerçek anlamıyla, inanmışların içlerinde bir özeleştiri yapmalarını zorunlu tutar. Özeleştiri yapmayan kişi atılım yapamaz, aşamaz kendi kendisini. Özeleştiriyle onarılırız, bütünleniriz (Nuri Pakdil)
Kudüs Şairi Nuri Pakdil’in İfadesiyle; bir özeleştiri ayıdır. Sabırla kuşandığımız şu günlerde, dilimizi her türlü malayani kelamdan kollama gayreti içinde olmanın verdiği hoşnutluk içindeyiz. Konuşmalar azaldıkça muazzam bir tefekkür hali içimizi sarmalamakta. Konuşmaktan düşünmeye fırsat bulamamış insanlarmışız meğer. Türlü telaşlarımıza bir bardak su yetermiş.
Oruç; biraz da Hz. Hüseyin’in suya olan hasretidir.
Sabahın farkında olma halidir. Bir düzen, bir telaş vaktidir.
Pandemi geldi bizde neleri değiştirdi. Pandemi ile beraber kurulan iftar çadırları, teravih namazları da yok artık.
,
Büyüdük, oruçlarımız da büyüdü, çocukken tutulan merdiven oruçları geride kaldı. Tekne oruçları, çakal oruçları, paşa oruçları.
Büyüklerin; ‘tutuyor musun oruç ‘dediklerinde ağzı çikolata kokan çocuklardık.
Sahur vakti; duasına annemin âminlerle eşlik ettiği ancak uykulu gözlerle duanın sonuna yetiştiğim Ömer Döngeloğlu hocada yok artık. Ruhu şad olsun.
Oruç; kalbin hicret vaktidir.
Belki de;
Oruç, hiç gecikmeden, yolunu şaşırmadan, tam saatinde, dinç ve genç, tarihin dinamizmini de özünde gaybın bir üfleyişi gibi taşıyarak geldi. Mademki geldi, onu iyi tanımak gerek. (Sezai Karakoç)
ekler;
Siz sanmayın ki, oruçta yalnız siz susar, siz acıkırsınız. Oruç da susar, oruç da acıkır. Çünkü: Oruç da canlıdır. Sizin gibi. Hatta sizden fazla. Çünkü: Onda, ölümün eriteceği et ve kemik de yok. İnsan, sağken bile ölüme karışıktır. Biz, hayatla ölümün karıştığı bir terkibiz. Sağken, hayat ölüme baskındır ve ölümü kullanır. Sonra yaşlandıkça, ölüm güçleri yavaş yavaş artar ve ölüm yüzdesi, hayat yüzdesinin üstüne çıkar bir gün. İşte o gün ölmüşüzdür, ölüm hayatı kullanmaya başlamıştır. Toplum yaşayışında da böyle. Ecel olarak gelen ölüm, bu hayat-ölüm çatışmasını kesin bir sonuca bağlar. Ama oruç yüzde yüz diri, saf olarak diridir. Net diridir, insan gibi brüt değildir.
Peki biz neden oruç tutuyoruz?
Bir ümmet, büyüğüyle küçüğüyle zenginiyle fakiriyle bütün bir ay oruç tutuyor. Bu akla sığacak bir şey değil. Ne yapıyorlar oruç tutmakla? Sahurdan iftara kadar bir şey yiyip bir şey içmiyorlar, cinsi münasebete veya cinsi faaliyete müteallik şeylere bulaşmıyorlar. Bu bir çeşit zühd gösterisi mi? Yoksa bunun fikriyata dair, tefekküre dair bir tarafı var mı? Asıl bu mu önemli? Tabii ki asıl bu önemli. Biz oruç tutmak suretiyle bütün yaratılmışlara bir ümmet olarak, ümmetin tamamı olarak hitap ediyoruz: Bizi yaratan Allah'tır. Biz cinsi münasebet sebebiyle ortaya çıkmadık. Bizi Allah yarattı. Biz hayatta kalıyorsak yediklerimiz, içtiklerimiz yüzünden değil. Allah bizi yaşattığı için hayattayız. Bu dünya hayatını Allah bize nasip ettiği için böyledir. Bunu bütün bir ümmet olarak başta kâfirlere, sonra da bütün mahlûkata ilan ediyoruz, tebliğ ediyoruz. (İsmet Özel)
Baki selamlar.