MEHMET SAİT ÇALKA İLE ÖMRÜNÜ MİLLETİNE ADAYAN BİR ŞAİR: MEHMET ÂKİF ERSOY ÜZERİNE…

Sayın hocam bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Hiç vakit kaybetmeden izninizle sorularımızı sizlere iletmek istiyoruz...
Öncelikle Mehmet Âkif Ersoy’un yaşadığı yıllarda ülkemizin durumu ve buna Mehmet Âkif Ersoy’un yaklaşımının nasıl olduğunu özetlemeniz mümkün mü?  
Mehmet Âkif Ersoy’un doğduğu ve yetiştiği yıllar Osmanlı Devleti’nin buhranlı yani sıkıntılı ve bunalımlı dönemleridir. Bu dönemde, Ruslarla yapılan 93 Harbi (1877), İtalyanlarla yapılan Trablusgarp Savaşı (1911), Batılı dört devlete karşı yapılan Balkan Savaşı (1912) ve I. Dünya Savaşı (1914) Osmanlı devletini oldukça yormuştur. Onun döneminde Osmanlı devleti sadece savaşlarla değil devletin içindeki olumsuz durumlarla da mücadele edilmiştir. Zira bu savaşların vermiş olduğu, karamsarlık, ümitsizlik ve artık teslim olma ruh hali hemen birçok kişide görünür hâle gelmişti. İşte Mehmet Âkif Ersoy, Osmanlı’nın yeniden şekilleneceği bir süreçte kurtuluş çarelerinin arandığı bir dönemde yaşamış ve milletinin geleceğini hem maddi hem manevi olarak kurtarmak için büyük gayret sergilemiştir. Bu yönde de her türlü gayreti gerek şiirlerle gerek düz yazıyla gerekse çıktığı kürsülerde korkusuzca iafde etmiş ve bu koca milleti, korkudan, ümitsizlikten, tembellikten uyandırmaya çalışmıştır.

Mehmet Âkif Ersoy’un doğduğu yer ile anne ve babası hakkında ne söylenebilir?
İstiklal şarimiz Mehmet Âkif, 1873’te Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul’da dünyaya gelmiştir.  Buharalı bir anne ve Kosovalı bir babanın çocuğu olarak gözlerini açar dünyaya… Âkif’in babası, herkesin saygı gösterdiği, devrin ünlü âlimlerinden Mehmet Tahir Efendi; annesi ise, besmelesiz yere basmamasıyla, abdestsiz sokağa çıkmamasıyla tanınan Emine Şerife Hatun’dur.
Bakın! Buharalı bir anne ve Kosovalı bir baba diyoruz. Her ikinin toprağı farklı, milleti farklı, geldikleri coğrafya farklı... Ancak birleştikleri iki noktaları var; o da aynı dine inanmaları, aynı dili konuşmaları… Bir de üzerinde durulması gereken bir başka önemli husus vardır ki, o da şu: Bu iki yer, aslında son derece kıymetli yerler. Mesela babasının yerleşim yeri olan Kosova, Avrupa’nın tam ortasında, etrafı Hristiyan milletlerin bulunduğu tek Müslüman yerleşim yeri ve ayrıca Arnavutça ve Sırpça’dan sonra en fazla Türkçe’nin kullanıldığı bir yerleşim yeri... Yine Âkif’in annesinin geldiği yerleşim yeri olan Buhara da bizim kültürümüz için çok kıymetli bir yer olduğunu söylemeliyiz. Şuan Özbekistan sınırları içinde olan ve tarihte pek çok önemli âlimin yetişip Anadolu’ya geldiği bir yer olarak dikkatleri çeker.

Mehmet Âkif Ersoy’un çocukluk yılları ile ilgili ne söylenebilir? Nasıl bir çocukluk geçirmiştir?
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Âkif’in babası, devrin ünlü alimlerinden Mehmet Tahir Efendi’dir. Mehmet Âkif’in çocukluğu hem devletin her gün yenisi eklenen acılarını tadarak hem de babasının vatanına hayırlı evlat olsun diye verdiği terbiye eğitimiyle geçmiştir. 
Ailesi Mehmet Âkif’in her alanda iyi eğitim görmesi için çabalar. Mehmet Âkif, medresede dini ilimleri tahsil ederken bir yandan da edebiyat, musiki/müzik ve yabancı dil dersleri alır. Şairlik yeteneğinin de pırıltıları küçük yaşlardan itibaren kendisini gösterir. Hatta söylenebilir ki, Mehmet Âkif, daha küçük yaşlarında bile büyük bir düşünür ve şair olacağını yazdıklarıyla ortaya koymuştur. 
Âkif dört yaşına gelince mahalle mektebine başladı. Aile durumu yüzünden okuluna zorlukla devam ediyordu. Mahalle mektebini bitirdikten sonra Fatih’te Emir-i Buharî’deki mektebe devama başladı. Burayı da bitirdikten sonra Fatih Merkez Rüştiyesi’ne yazıldı. Bu mektepte en çok sevdiği hoca, Kadri Efendi ismini taşıyan Türkçe öğretmeniydi. Bu hoca, küçük Âkif üzerinde önemli bir tesir bıraktı. 
Mehmet Âkif'in olgunlaşmasında babasının tesiri çok fazladır. Arapçayı ve dine ait eserleri Mehmet Âkif hep babasından öğrenmiştir. Mehmet Âkif’in kelimelere ve sözlüğe çok merakı vardı. Örneğin baba oğul birlikte camiye giderken yolda babası ona bilmediği kelimeleri ezberletmiş, kelimelerin anlamlarını öğretmiştir. Küçük Âkif’in dini bilgilere de çok merakı olduğu bilinmektedir. Aklına takılan hemen her soruyu hocasına ya da en yakını olan babasına sorardı. Ancak en çok da babasına sorular sorar ve verdiği cevapları hafızasında saklardı. Bu yüzden Mehmet Âkif babası için “O, benim hem babam, hem de hocamdır. Ben hayatta ne öğrendiysem ondan öğrendim” demiştir. 
Babasından aldığı bu derslerden başka Mehmet Âkif, Fatih Camii imamı Arap hoca ile birlikte de Kur'an ezberlemiş ve ondan dini derslerini tamamlamıştır. Yine Fatih medresesi hocalarından Selânikli Esat Dede’den Farsça; Halis Efendi’den ise Arapca dersleri almıştır. Yani küçük Âkif, çok başarılı bir çocukluk eğitimi aldığını söylememiz gerekir. Zaten ilk öğreniminden hemen sonra devlete idareci yetiştiren Mülkiye İdadisi’ne kaydolmuştur. Bu okula da en başarılı öğrencilerin alındığını da unutmamak gerekir. Babasının vefatından sonra ise Mülkiye İdadisi’nden ayrılıp Ziraat ve Baytar Mektebi’ne yani günümüzdeki adıyla Ziraat ve Veterinerlik Fakültesi’ne girmiştir. 

İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un İstiklal Savaşı’nda nasıl bir rol almıştır?
Edebi yeteneği ve hitabet gücüyle tanınan Mehmet Âkif Ersoy, din alimi olarak da milletinin yanında yer almıştır. Batılıların Müslümanlara yönelik çirkin saldırılarına karşı İstanbul’da bir heyet kurulur. Bu heyette pek çok alim yer alır. Bu heyetteki baş katip ise Mehmet Âkif’dir. Aynı zamanda yurdun çeşitli yerlerindeki camilerde halka vaaz etmekte memleket meseleleri hakkında milletini aydınlatmaya çalışmış ve çok büyük gayret göstermiştir. Mehmet Âkif, İstiklal Savaşı yıllarında söylediği pek çok şiirini Kur’an’dan ilhamla söylemiş ve halkı şiirle ancak ayetlerin gücüyle cesaretlendirmiştir. En büyük kabilyeti şiir ve hitabetti, dolayısıyla memleket meseleleri hakkında, savaşın verdiği ümitsizliği kırmada, insanları uyandırmadaki en büyük silahı, şiiriydi, sözleriydi, vaazlarıydı. İnsanları en net ve anlaşılır bir dille  yönlendiren Âkif bu yönüyle İstiklal Savaşı’nda cephenin gerisinde insanların moral ve motivasyonunu en üst seviyeye çıkarma gayretindeydi. Özellikle o dönemde Eşref Edip’in çıkardığı Sebilürreşad dergisi İstiklal Savaşı’nda kritik rol oynamıştı. Âkif de bu derginin başyazarı olarak yazılarıyla halkı olumlu yönde etkilemekteydi.
Mehmet Âkif, Kurtuluş Savaşı yıllarında o kadar aktiftir ki Ankara, Balıkesir ve Osmanlı Devleti’nin diğer şehirlerindeki camilerinde halka seslenmiş, nerede problemli bir durum varsa oraya koşar ve dilinin gücüyle o problemi hallederdi.
Kurtuluş Savaşı mücadelesi devam etmekte ancak halkın ne olacağına dair çok büyük korkuları vardı. İşte bu mücadelenin ruhunu yansıtarak ümit ve cesaret aşılayacak bir marşa ihtiyaç duyulmaktaydı. Bu marş, milletin ruhunu harekete geçirmeliydi. Her anlamda tükenmiş milleti yeniden diriltecek, moral sağlayacak bir marş olmalıydı. Ondan dolayı İstiklal Marşı’mızın ilk sözü “Korkma” ile başlamaktadır.
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
Kurtuluş Savaşı’nın milli ruh içerisinde kazanılmasını sağlamak ve milleti yeniden diriltmek için güfte yarışması düzenlenmiş ve para ödülü koyulmuştur. Yiyecek ekmek bulamayan milletine yazacağı şiir karşılığı para alma fikri Mehmet Âkif’e ise ağır gelmiştir. Ömrünü milletinin istiklaline adamış olan Mehmet Âkif’in maddiyatla ilişkisi hiçbir zaman olmamıştır. Sadece ömrünü sürdüreceği miktar ona yeterlidir. O yüzden yarışmaya katılmaz. Mehmet Âkif, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in kendisine yazdığı 5 Şubat 1921 tarihli davet mektubundan sonra fikrini değiştirmiş ve Ankara’daki Taceddin Dergahı’ndaki odasına çekilerek, Türk Ordusuna hitap ettiği İstiklal Marşı’nı kaleme almış ve bakanlığa teslim etmiştir. Ön elemeyi geçen şiirler ve Mehmet Âkif’in şiiri 12 Mart 1921’de Meclis oturumunda tartışmaya açılmış, Mehmet Âkif’in şiiri meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okunmuş ve meclisteki milletvekilleri büyük heyacana kapılarak diğer şiirlerin okunmasına gerek görülmeden 12 Mart 1921 günü milli marş olarak kabul edilmiştir. Meclisten karar çıkar çıkmaz Mehmet Âkif’in bu istiklal şiiri, cephelerde ve devletin her yanında okunarak yeni bir uyanış dalgası uyandırmış ve hatta toptan, tüfekten daha etkili bir güç olmuştur.
Kazandığı beş yüz liralık ödüle gelince Mehmet Âkif, bu parayı ilk önce kabul etmez ancak resmi olarak verilince almak zorunda kalır ve yoksul kadın ve çocuklar için kurulan vakfa bağışlar. Hatta Mehmet Âkif, “Bu şiir milletimin” diyerek İstiklal Marşı’nı Safahat adlı şiir kitabına da almaz. 

Mehmet Âkif Ersoy’un şiirlerini ve fikirlerini biz çocukların diliyle anlatan kitaplar var mıdır? Varsa birkaç kitap önerinizi alabilir miyiz?
Çok güzel bir soru. Aslında son zamanlara kadar ihmal edilmiş çalışmalar bunlar. Yani ilköğretim seviyesindeki çocukların anlayışına uygun, Mehmet Âkif’i anlatacak, sevdirecek, İstiklal Marşı şairimizi tanıtacak çocuk kitapları ancak son zamanlarda yayınlanmaya başlandı. Şuan tavsiye edeceğim üç kitabı zikredebilirim. Bunlar, ilkokul 2. sınıfa göre hazırlanmış olan Suat Turgut’un kaleme aldığı “Ben Mehmet Akif Ersoy” kitabı; ilkokul 3., 4. ve 5. sınıflara göre Metin Özdamar’ın hazırlanmış olduğu “”Milli Şairimiz Mehmet Âkif” adlı kitabı; son kitap ise Nejla Sakarya’nın yazdığı ve Ortaokul 5. ve 6. sınıflar için daha uygun olan “Mehmet Akif ve Ben” adlı kitabıdır. Şimdiden herkese iyi okumalar dileklerimle çocuklar…

Söyleşi: Hilal Kır (Rize Çay İlkokulu 2-F Sınıfı)
Danışman Öğretmen: Nuran Cevahir Kartal (Sınıf Öğretmeni/Rize Çay İlkokulu)


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı