Çocukken en sevdiğiniz oyun neydi? Bu soruya herkesin vereceği cevap farklı olsa da aslında önemli olan herkesin verebileceği bir cevabının olmasıdır. Çocukluk yıllarımızda oynadığımız oyunları unutmadığımız gibi, içlerinden en sevdiğimizi de hatırlıyor olmak, o yılların ve oyunun ne kadar kıymetli olduğunun da bir göstergesi değil midir?
Bernard Shaw, ne güzel demiş: “yaşlandığımız için oyun oynamayı bırakmayız, oyun oynamayı bıraktığımız için yaşlanırız.” Çocuk yaşamının oyundan ibaret olduğunu düşündüğümüzde, aslında oyunu hayatımızdan uzaklaştırdıkça “yaş aldığımız” gerçeği ile karşılaşıyoruz.
Öyleyse, hepimizin yaşamında var olmuş, yetişkinlikle birlikte varlığını azalttığımız ama çocuk dünyamızın neredeyse tamamını oluşturan oyun nedir?
Oyun için yapılan birçok tanım vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
* Oyun, çocuğa hiç kimsenin öğretemeyeceği konuları, kendi deneyimleriyle öğrenmesi yoludur.
* Oyun, sonucu düşünülmeden eğlenmek amacıyla yapılan hareketlerdir. Oyun ‘iş’ in karşıtı olarak düşünülmektedir. Çünkü ‘iş’te belli bir sonuç söz konusudur.
* Oyun, içsel olarak güdülenen, belirli bir amacı olmayan, yetişkinler tarafından değil, çocuğun koyduğu kurallara bağlı olarak kendiliğinden gelişen ve zevk unsuru taşıyan davranışlarda oluşan bir etkinliktir.
* Oyun, çocukların kendi seçtikleri ya da gruptaki diğer çocukların seçtikleri ve kendilerine göre sağlam kuralları olan eylemlerdir.
* Piaget’e göre oyun, bir uyumdur.
* Gross’a göre, oyun bir pratiktir. İleride karşılaşılabilecek davranış biçimleri oyunla elde edilir.
* Caillois ‘ e göre oyun, serbestçe kabul edilmiş, fakat bağlayıcı olan kurallara göre belli bir alan ve zaman süreci içinde sürdürülen gerilim ve eğlence duygularını içeren, gerçek hayattan farklı olduğu bilinci ile yapılan gönüllü bir hareket ya da faaliyettir.
* Montaigne oyunu çocukların en gerçek uğraşıları olarak tanımlamıştır.
* Montessori de oyunu çocuğun işi olarak nitelendirmiştir.
Genel tanımıyla oyunu, belli bir amaca yönelik olan ya da olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilebilen; fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme süreci olarak tanımlayabiliriz.
Oyunun çocuğun yaşamındaki yeri ve önemi hakkında yapılan pek çok araştırma ve kuram, aslında oyunun çocuk için vazgeçilmez bir öğrenme ve hayata hazırlanma aracı olduğu, iyileştirici ve terapötik özellik taşıdığı konusunda hemfikir olmuşlardır.
Çocukluğun bir diğer adı “oyun çağı”dır. Oyun çağındaki bir çocuğun bulduğu her fırsatta oyun oynamak istemesi gelişiminin ve sağlığının bir göstergesidir.
Çocuk dünyası yetişkinlerin dünyasından çok farklıdır. Oyun oynayan çocukların ne kadar heyecanlı oldukları ve oynadığı oyunun türüne bakmaksızın her zaman en iyisi olmak istemeleri, onların oynadıkları oyunun ne kadar ciddiye aldıklarının göstergesidir.
Yetişkinler oyuna “oyun” gözüyle bakarken, çocuklar için oyun gerçeğin ta kendisidir. Bir çocuk oyun oynayarak, “kısıtlanmış çocuk dünyasının” sınırlarını aşarak, çok isteyip de yetişkinler tarafından ”uygun” bulunmayan arzularını doyurmak için kendine “yeni bir dünya” oluşturacaktır.
Her yönüyle dar kapasitesi ve yetersiz imkanları yüzünden çevresinde meydana gelen, değişken uyarıcılara ayak uydurmakta zorlanan bir çocuk, oyun yolu ile bu “eksikliğini” giderecektir.
Önce oyuncaklar üzerinde denemeler yapılır. Oyunda oyuncak, çevredeki herhangi bir gerçek nesnenin karşılığı (taklidi) halindedir. Çocuk, oyuncak üzerinde “denemeler” yaparak, “gerçek” hayatta karşılaşacağı “şeylere”hazırlanır.
Çocuk zihninde canlandırdığı yaşam tecrübeleri ile çevresindeki karmaşık örüntülere, uyarıcılara uyum provası yapar.
Çocuklar oyunlarını kolaydan zora, basitten karmaşığa doğru oynar. Büyüdükçe oyunlar karmaşıklaşır.
Basit taklit davranışlar olarak başlayan oyun, gittikçe “gerçek” hayattakine benzer hale gelmeye başlar. Örneğin, önce sadece oyuncak arabayı gerçek araba gibi süren çocuk, zamanla oyununu daha da karmaşıklaştıracaktır. Artık sadece araba sürmek yerine arabasıyla okula, alışverişe, uzun bir yolculuğa çıkacaktır. Üstelik arabada artık başka yolcular da vardır.
Çocuğun zihninde bu yolcular herkes veya her şey olabilir.
Bu tarz oyunlar çocuğun hayal gücünü, yaratıcılığını geliştirmekle kalmaz, sosyal gelişimini de etkiler. Çocuk empati kurmayı, kurallara uymayı, başka insanlar ile etkileşim halinde olmayı, bir arada yaşamanın kurallarını da öğrenmeye başlar.
Oyun yolu ile çocuk, kendi duygularının farkına varmayı, dürtülerini kontrol etmeyi ve bazı arzularını bastırmayı öğrenir. Tüm bunlar çocuğun sonraki hayatında karşılaşacağı ortamlara uyum sağlamasını kolaylaştırır. Çocuk, okula başladığında, yaşıtları ile bir arada olmayı, öğretmenini dinlemeyi, derse odaklanmayı, davranışlarını kontrol etmeyi bilir.
Oyun, çocuğun eğlenmesinde ve eğitiminde olduğu kadar onun gelişmesinde de önemli rol oynar.
Çocuğun bedensel, zihinsel, sosyal, duygusal ve dil gelişimi alanlarına etkisi olan oyun, çocuğun bedenini tanımasını da sağlar. Oyun oynayan çocuklar, oynamayan çocuklardan daha sağlıklıdır ve daha çabuk gelişir.
Oyunlarda “imkansız” veya “yasak” diye bir şey yoktur. Çocuk oyunda aklına gelen her şeyi her davranışı yapma özgürlüğüne kavuşur. Çocuk, oyunda nasıl biri olmak istiyorsa olur. İster iyi bir çocuk, güzel bir prenses, kahraman, vb. Ayrıca oyunda çocuk istediği her yere gidebilir. Ayda yolculuk yapabilir, denizde yüzebilir, bulutlarda koşabilir.
Çocukluğun bir diğer adı “oyun çağı”dır. Oyun çağındaki bir çocuğun bulduğu her fırsatta oyun oynamak istemesi gelişiminin ve sağlığının bir göstergesidir.
Oyun oynayan çocuk, güzel anıları oyunda tekrar ederek sadece zevkli zaman geçirmez aynı zamanda canını sıkan, onu engelleyen bir takım zorluklardan da uzaklaşır. Örneğin okuldaki gösteride prenses olmayı çok isteyip de olamayan bir kız çocuğu, evde hayali göstericilerin karşısında prenses rolünü oynar. Bu şekilde arzularını gerçekleştirerek duygusal anlamda kendini dengelemiş olur.
Böylelikle oyunun, çocuk için fiziksel, duygusal, sosyal, dil ve bilişsel gelişim alanlarında da pek çok faydası olabileceğini düşünebiliriz.
Yaklaşık bir yıldır içinde bulunduğumuz pandemi süreci sebebiyle, çocukların ev dışında akranları ile oynayacakları alanların ve zamanın azaldığını görüyoruz. Oysa akranları ile oyun süreci çocuğun neredeyse temel ihtiyacı gibidir. Bu ihtiyacın karşılanamıyor olması çocuklar kadar aileleri ve biz eğitimcileri de üzmektedir.
Pandemi sürecinin kısıtlayıcı koşullarında, aslında çocuklarımızla daha uzun süreli bir arada olma şansına sahibiz. Bu şansı, onların büyülü dünyalarını keşfetmek ve birlikte oyun oynamak için bir fırsat olarak değerlendirebiliriz.
Çocuklarla birlikte oynayabilmek, ebeveynlere ve çocuklara büyük zenginlik katacaktır. Hem beraber geçirdiğiniz zamanları en etkili, verimli, öğretici ve hatırda kalıcı şekilde değerlendirmiş oluyorsunuz hem de çocuğunuzun sihirli dünyasını keşfetme şansını yakalamış oluyorsunuz.
Sizden başlayalım o halde. Çocukluk yıllarınıza kısa bir yolculuk yapalım ne dersiniz? Rahat bir yere oturun ve gözlerinizi kapatın. Gidebildiğiniz en küçük yaşınıza doğru, acele etmeden gidin. Kaç yaşındasınız? Neredesiniz? Yanınızda kim-ler var? Neler yapıyorsunuz? Oyun oynuyor musunuz? Ne oynuyorsunuz? Oyuncağınız ne-ler? Oynarken izleyin kendinizi. Kendinizde neler görüyorsunuz? İçinize hangi duygular doluyor? Uzun uzun seyredin o anları. Oyununuzun tadını çıkarın. Hareketlerinizi, çıkardığınız sesleri, gülümsememizi, çığlıklarınızı duyun. Bu sizsiniz. Sizi mutlu eden oyun anlarını yaşıyorsunuz. Doya doya oynayın. Hazır olduğunuzda gözlerinizi açın. Kalbinize dolan duyguları fark edin.
Şimdi de bir kağıt ve renkli kalemler alıp, oyun oynadığınız o mutlu anların ve oyuncağınızın resmini istediğiniz şeklide çizin, istediğiniz renklere boyayın. Resminiz bitince ona bir isim verin ve evinizin en güzel yerine asın. Uzaktan resminize bakın ve içinizde hala oynayan çocuğun kahkahasını duyun.
Artık çocuklarınızla oynama ve onların dünyalarına misafir olma zamanı geldi. Ne oynayacağınıza çocuğunuzla birlikte karar verin. Hatta mümkünse oyuna çocuğunuz karar versin. Bilmediğiniz bir oyun ise size öğretmesini isteyebilirsiniz. Evinizdeki hangi oyuncaklar var ise onları kullanabilirsiniz. Kendinizi oyunun sihirli gücüne bırakın.
Çocuğunuza eşlik edin. En az çocuğunuz kadar “ciddiyetle” oyuna dahil olmaya çalışın. Hem kendi duygularınızı hem çocuğunuzun duygularını fark etmeye çalışın. Bırakın oyunu çocuğunuz yönetsin, siz ona eşlik edin. Birlikte oynadıkça yaşadığınız o anların unutulmayacağından emin olun.
Çocuğunuz büyüdüğünde, ona çocukken en sevdiği oyunun ne olduğu sorulduğunda, ailesiyle birlikte oynadığı oyunları hatırlayacağından emin olun.. Hem de yüzünde tatlı bir gülümseme ile..
Çocuğunuz büyüdüğünde, ona çocukken en sevdiği oyunun ne olduğu sorulduğunda, ailesiyle birlikte oynadığı oyunları hatırlayacağından emin olun.. Hem de yüzünde tatlı bir gülümseme ile.