İşsiz kalırsam diye düşündü 23 yaşında bunu Hikmet’ten beş kere peş peşe dinledi. Bir mesai bitimi kehanet gerçekleşti. İşsiz kaldı..! Evin kapısına yanaştı, anahtarlarını cebinden çıkarmaya hali yoktu. Gözleri bulut bulut, içinde hıçkırıktan bir dehliz vardı.
Neyse ne işte canım. İşsiz kaldı. Daha ne olsun. Rızkını veren Huda’ydı. İşsizlerdendi. Canı aylaklık yapmak istediğinde yapardı işsiz kalmayı bilmeden önce. Aylaklık bizim şu koca Aylak Adam’a verdiği kadar neşe verirdi. Aylak olmak; güzel şey, onurlu haklı şeydi doğrusu. Sokaklarda yürür elleri cebinde, içinden bulunduğu kentte ne kadar sevdiği ve sevildiğini geçirirdi. O zamanlar gökyüzü hala maviydi. Çayın rengi başkaydı işsiz kalmadan önce. Daha bir güzel daha bir endamlı.
Çay; ince belli kızıl bir yaşamaktı insan elinde.
Sabah, öyle böyle oldu. Sabah;günün en sitemkâr vaktiydi.
(Lütfen arka fonda Erkin Koray’ın Goca Dünya parçası eşliğinde okuyunuz.)
(Hey gidi gidi goca dünya gam yükü müsün?)
Gün boyu bu şarkıyı Erkin Koray’dan defalarca dinledi. Dinlerken canı çay dedi. Evet, son derece işsiz olduğu günlerde kadının canı çay dedi.
(Lütfen arka fonda Erkin Koray’ın Goca Dünya parçası eşliğinde okuyunuz.)
(Söyle söyle fani dünya dert küpü müsün?)
Böyle günlerde insanın canı çay dediğinde akla çayın bir lira olduğu yerlerin silueti gelirdi, gelmedi. Çaylaaar artık iki üç beş liraya kadar yükseldi.
(Lütfen arka fonda Erkin Koray’ın Goca Dünya parçası eşliğinde okuyunuz.)
(Dertli ağlar dertsiz ağlar dünya içinde!)
(Dünya döner değirmendir insan içinde çavdardır)
Kadın, hıçkırıklarını bir bir topladı, koydu çantasına. Göğe baktı, oyyyyyy, dedi.
Az ilerde yüzünde orta doğuyu ağırlayan esmer bir çocuk yanına geldi.
-Verim mi abla mendil?
Kadın:
-Ver anam babam ver sen de ver ..!
Yol boyu kaç esmer çocuktan kaç mendil almıştı farkında bile değildi. Birden mendil satmak geçti içinden. Ben de böyle sokaklarda dolanıp, yok yok hatta şehrin en işlek caddesinde dolansam yeterdi. Deniz görmemiş deniz caddesinde ellerimde bir poşet mendil, diye düşündü.
verim mi abime
verim mi teyzeme
burnunu silersin
alınsana be
Güldü bir de buna. İşsizlik neler getiriyordu insan aklına. Eller cepte bir baştan bir başa dolanmak istedi. İçinde bulunan işsizlik sanki bütün herkesin işsizliğinden beterdi. Şehri iki bulut eşliğinde gezdi. Caddelerden birinden geçerken hemen hemen her gün uğradığı kitabevini gördü. Öyle ya Önce Kitap’tı. Belki halime göre bir kitap bulurum diye düşündü girdi içeri. Ne varsa yine orda vardı. Bulutlarını kapı eşiğinde bıraktı kadın. Rafların arasında bir süre sersem sersem dolaştı. Elini uzattı yaşamak biraz beriye geldi. Orhan Veli’nin Hoşgör Köftecisi’ni aldı eline. İşsizliğin verdiği sızı dindi birden, gülümsedi, ooh be, dedi. İçinde Cem Karaca bağırmaya başladı birden. Kulaklığı açık unutmuştu.
(bedava yaşıyoruz dostlar bedava
hava bedava su bedava
dere tepe bedava yağmur çamur bedava)
Kitabevinden çıktı hızla. Bulutlar dağılmış, işsizliğin acısı dinmişti. Bir an durdu aldı eline iphoneyi, baktı. İşsizdi ama iphonesi da vardı. Şaşırmayın canım işsiz kalmadan önce heves edip almıştı. İşsiz kalırsam diye düşündüğü bir günde baktı elindekine darda kalırsam satarım seni diye geçirdi, geçirmez olaydı tam cebine koyacakken kaldırıma düşüp ekranı kırılmasın mı, kırıldı. Yani satsa para da etmezdi artık. Aldı eline çatlak mülkünü, baktı. Twitter’da neler vardı. O da ne? Celladına gülümseyen şair; İsmet Özel kalp krizi geçirmişti. İçi titredi görünce. Çantasına uzandı, açtı, aldı eline Erbain’i üç kere şiir hakkı için öptü başına koydu. Göğe baktı, Amentü, dedi.
Nadasa bırakılmış bir yaşam vardı caddelerde. Bir koku ilişti burnuna. Bu kokuyu çok iyi tanırdı. Kokunun geldiği yöne doğru biraz yürüdü.
Oh, canım ekmek! Sıcak ekmek! Taze ekmek!
Evet bu ekmeğin kokusuydu. Uzaktan sevdi biraz sonra yürümeye devam etti. Denizi görmek gelmedi içinden. Ayakkabılarına baktı, iyi, dedi. Çantasına baktı, iyi, dedi. Renklerden en çok siyahı severdi bir de keyifliyse moru. Birden İsmail Abi geldi aklına .İçinde kocaman bir işsizlik belirdi. Akşam yine akşamdı. Denizlerin uğultusu, sokakların tantanası dinmiş, şehir bakir bir kadın gibi kabuğuna çekilmişti. Evi olduğu geldi aklına. Yürüdü ,yürüdü ,yürüdü. Apartmana baktı dışardan, pencere önünde uzunca durdu. Pencerenin camından bir dize düştü diline, ne zaman yazmıştı hatırlayamadı. Sohrap Sepehri’den ‘’Benim ruhum işsizdir’’ yazıyordu. Göğe baktı, ahhh, dedi.
Altı gün iş aradı yedinci gün pes etti.
Şimdi yine aynı pencerede yazın gelmesini bekliyor. 25 yaşında son derece işsiz haliyle. Son whatsApp durumu;
(içimde büyük bir işsizlik hissediyorum, sanki İsmail abi kaçmış gibi içime.)
(okura not: yazar bu öykü yayımlanmadan kısa bir süre önce iş bulmuş ve whatsApp durumunu, işsiz geçen günlerden geriye kalan enkazı onarma adına bir buket çiçek emojisi ile süslemiştir.)
Nadasa bırakılmış bir yaşam vardı caddelerde.
Bir koku ilişti burnuna.
Bu kokuyu çok iyi tanırdı.
Kokunun geldiği yöne doğru biraz yürüdü.