“YAŞAMAK” GEÇTİ BAŞIMDAN

Yazıya Huozhe adlı romanı Çince aslından dilimize “Yaşamak” olarak kazandıran Bahar Kılıç’a ve Jaguar Kitap yayınevine teşekkür ederek başlayalım. Yaşamak romanı 1993 yılında Yu Hua tarafından yayımlanmıştır. Roman, içerisinde Kültür Devrimi’nden bahsettiği için yayımlandığı zaman ülkesinde yasaklanmıştır. 1994 yılında ise film olarak sinemaya uyarlanmış ancak ülkesinde filmi de yasaklanmıştır. Tabii doğal olarak yasaklanınca Yaşamak romanı okur tarafından ayrıca merak uyandırmış ve birçok dile çevrilmiştir. Başka dillere çevirisi ile birlikte dünya edebiyatında adı duyulmuş ve ödüller almıştır.


Yazardan kısaca bahsedecek olursak; 1960 yılında Çin’de doğmuştur. Çocukluğunu, romanda da anlatıldığı gibi Çin Kültür Devrimi yıllarında (1966-1976) geçirmiştir. Kısa süre diş hekimliği yaptıktan sonra mesleğini bırakıp kendisini tamamen yazmaya adamıştır. 


Romana ‘ben anlatıcı’ ile giriş yapan kahraman bundan (aktüel zaman) on yıl önce köy köy dolaşıp halk şarkıları derlediğinden bahsediyor. Derleme esnasında gittiği bir köyde, öğleden sonra bir ağacın gölgesinde biraz dinlenmek ister ve uykuya dalar. Uyandığında ilerde, pirinç tarlasının öteki ucunda çeşmenin başında yaşlı bir adamın yanındaki öküzle konuştuğunu ve türkü söylediğini fark eder. Bu ilginç adam bir süre sonra ağacın altına gelir ve adının Fugui olduğunu söyler.  Tanışma faslından sonra hikayesini anlatmaya başlar. 


Buradan sonra anlatıcı kahraman değişir ve roman Fugui’nin yaklaşık kırk yıllık hayat hikayesi üzerinden anlatılır. 


Yaklaşık kırk yıl önce bu köyde altmış beş dönümlük tarlaya sahip zengin bir ailenin haylaz çocuğu olarak yaşıyormuş. Yirmili yaşlarda kumara başlayan  Fugui’yi bir gün çeşme başından güzel bir kız görmüş. Jiazhen isimli bu kızla kısa süre içerisinde evlenmiş, ilk önce Fengxia isminde bir kız çocukları olmuş daha sonra  eşi Jiashen ikinci çocuklarına, Youqing’e hamile kalmış. Fugui, bu dönemde kumar oynamayı bir hayli arttırmış. Eve gitmediği bir gün kasabada kumar oynarken eşi yanına gitmiş ve artık kumarı bırakması için yalvarmış ancak Fugui, eşini herkesin içinde karnında altı aylık bebeği olmasına rağmen dövmüş ve köye geri gitmesini söylemiş. Jiazhen on kilometrelik o yolu hamile hali ile ağlaya ağlaya yürüyerek geri dönmüş.


Fugui eşini dövdüğü akşamın ertesi gününde bütün mal varlığını kumarda kaybetmiş ve babasının korkusundan ağlayarak eve dönmüş. Evde babasının kendisini döveceğini düşünmüş ama annesinin “armut dibine düşer.” gibi bir söylemi ile kurtulmuş. Zira Fugui ‘nin babası da yıllar önce atalarından yüz otuz dönüm olarak devraldığı tarlaların yarısını kumarda kaybetmiş. Şimdi ise Fugui babasından devraldığı bu altmış beş dönümü kumarda kaybetmiş. Eşi ise, bir daha kumar oynamaması şartı ile onu affetmiş. 


Yazar, romanın ilk sayfalarında baba-oğul ilişkisine ve çatışmasına uzun uzun değinmiş ve “babamın benden yapmamı istediği şeylerin, onun yapamadığı şeyler olduğunu düşündüm.” diyerek  bu çatışmaya gönderme yapmış ayrıca “Böyle vurmasına izin veremezdim. Elini tutup, ‘baba, yeter artık’ dedim. ‘Sadece bana bu canı verdiğin için sesimi çıkarmıyorum, ama artık yeter.’ Babamın sağ elini tutmuştum; bu sefer sol eliyle sağ ayağındaki bez ayakkabıyı çıkardı. 


Hâlâ beni dövmeye çalışıyordu. Sol elini de tuttum, hareket edemez hâle geldi sinirden uzun süre titredi ve sonunda, ‘Hayırsız!’ diye bağırdı. Ben de ona, ‘Defol!’ dedim.” gibi  birçok ifadeye yer vermiştir. 


Yaşanan bu çatışmalar içerisinde Fugui ve eşi Jiazhen’in ikinci çocukları Youning doğmuş. Kumarda kaybettiği tarlaların sadece  üç dönümünü tekrar kiralayıp onunla uğraşmaya başlamış. Günlerin hepsi pirinç tarlasında geçiyormuş. Daha sonra bir gün Fugui’nin annesi hastalanmış. Annesine doktor bulabilmek için şehre/kasabaya inmiş. Bu sırada Japon-Çin savaşı patlak vermiştir. Japon ordusu şehri yağmalar, katliamlar ve tecavüzler yapar. Yirmili yaşlarda olan Fugui’yi yanlışlıkla orduya alırlar ve cepheye götürürler.

Savaş o kadar çetin geçer ki yiyecek hiçbir şey bulamazlar. Bazen gökyüzünden uçaklarla ekmek atılır ama mevziden çıkıp ekmeği almaya cesaret edemezler. Cephede tanıştığı iki kişiden birisi bu şekilde ekmek almaya çıkarken düşman kurşunu ile can verir. Diğer asker arkadaşı Chunsheng ise aynı şekilde ekmek almaya gitmiş ve bir daha geri dönmemiştir. Böylece kahramanımız “Savaş denen şeyin ne olduğunu çok iyi anlamıştı(r). Bir daha asla savaşmayacağı(n)a dair kendi(n)e söz ver(miştir).”

Savaş denen şeyin ne olduğunu çok iyi anlamıştı(r).
Bir daha asla savaşmayacağı(n)a dair kendi(n)e söz ver(miştir).”




Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı