Sevim Hanım, Çay ilkokulundan, Çaydanlıktan, çocukların bakışlarıyla güzelleştirdiği yeşil ve mavinin şehri Rize’den merhabalar, Çaydanlık dergisinin 3. sayısının dosya konusunu “Çocuk ve Edebiyat” olarak belirledik. Dergimiz bir şey söylemek, bir şey paylaşmak isteyenlerin dergisi. Bu niyetle yayına başladık. Sizinle bu görüşmeyi yapabilmek de dergimiz ve çocuklarımız adına bizi fazlasıyla mutlu ediyor.
Bir röportajımızda uçurtma ile ilgili şöyle diyorsunuz: “Bir ara nasıl olduysa ip kaçtı elimden, uçurtma göğe karıştı. Çok çok üzüldüm ama geri döneceğine de inandım. Kuyruğun bizi dost kıldığı inançla aylarca her sabah penceremi açtığımda ‘ben geldim” deyişini bekledim .
” Şimdiki çocukların beklediği bir uçurtma var mı?
Uçurtmanın ipinin kopuşu simgesel anlamda, anlaşılamamaktan ötürü yalnız kalışa, küçük bir umut kırıntısıyla hayatı yeniden yakalama beklentisine karşılık geliyor. Günümüzde kendin olmak, kendi sesine kulak vermek, kendini önemsemek üstüne çok söz edilirken, başkasının sesine kulak vermenin, duygularındaki derinliğe ulaşabilmenin değerine daha az odaklanıyoruz. Hız çağında kotarılması gereken onca gerekli gereksiz iş arasında sürüklenirken duygularımız üstüne yoğunlaşma fırsatı bulamadan kendimizi birbiriyle alakasız bir çok konunun içinde buluyoruz. Çocuklar da yetişkinlerle birlikte benzer tempolarda kendi kendilerine kalma zamanlarından kaybediyorlar. Yalnız kalmak, bir grubun içinde yer yer alamamak korkusu yüzünden görünmez olmak ya da kendini gösterebileceği bir alanda var olmak gibi ikilemler arasında kalakalıyorlar. Bildik kodlar üstünden toplumla, insanla kurulan ilişkiler, başkalarının deneyleriyle hayatlara yön vermeler daha az düşünerek yol almayı gerektiriyor. Uzun ve incelikli düşüncelere sabrımız kalmayabiliyor. Oysa bakışlarımızı içimize, başkalarının duygularını anlamaya yönelttiğimizde kendimiz ve başkaları hakkında bildiklerimizin yetersizliğine ulaşıyoruz. Her çocuk özeldir ve yetişkinlerden farklı algılarla nesneleri, duyguları anlamlandırır, hayallerine kanat takar. Her çocuğun ipi kopan uçurtmasına yüklediği duyarlıklar ve bekleyişler benzersizdir ve kulak vermeye değer.
Her çocuğun ipi kopan uçurtmasına yüklediği duyarlıklar ve bekleyişler benzersizdir ve kulak vermeye değer.
-Kitap isimlerinizde çocuksu bir dil fark ediliyor, bu çocuklarla aynı dili konuşmak anlamına geliyor, iletişim bir beceri işi. Yaşadığımız yüzyılda çocuklarla aynı dili kullanmak mümkün mü, Bunu ne kadar başarabiliyoruz?
Bir yetişkin olarak çocukla aynı dili konuşmak mümkün değil. Çocuksu bir dili taklit etmekten ziyade çocuğa göz hizasından bakmanın, algı biçimine ve diline yakın hissetmenin çocuk edebiyatı yaratıcıları için anlam taşıdığına inanırım. Çocuklar kitaplarımı okurken ‘benim aklımdan geçenleri yansıtmış, ben de yazabilirim,’ duygusuna kapıldıklarını söylerlerse aramızda bir ortaklık, bağlantı kurulmuştur, diye düşünürüm.
Sevim Ak’ın bir çocuk tanımı var mıdır? Öğretmen kimi öğretir, anne-baba kime velilik yapar, yazarlar kime kitap yazarlar?
Çocuk sorular sorarak, deneyerek, sezgilerle, algılarla dünyayı anlamlandırmaya çalışan varlıktır. Öğretmen çocuğun içinde yaşadığı topluma uyumu için yetenek, bilgi ve becerileri geliştirmekle ilgilidir, ebeveyn gelenekleri ve edindiği kültür doğrultusunda zihinsel, psikolojik, sosyal gelişiminde rehber olur. Yazarlar felsefi sorular üstüne düşündürterek, farklı yaşam biçimleriyle tanıştırır, başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünmelerine aracı olur.
Çocuk kitabı yazmak çocuksu kalmayı gerektiriyor mu? Sevim Ak’ın çocuksu dediği yanları var mıdır? Bahseder misiniz?
Çocuk kitabı yazmak için çocuğu anlama isteğinin, çocuğun düşünce biçimi ile bağ kurabilmenin önemi yadsınamaz. Yetişkinlere yazan yazarlar çocuk kitabı yazmayı pek tercih etmezler. Büyürken gelişirken edinilen deneyimler, travmalar, zihinsel yüklenmeler, içsel derinleşmeler yani çocuklukla bağı koparan bir çok etmen çocuğun diline ve dünyasına yakınlaşmada engel oluşturabilir çünkü. “Çocuksuluk” ifadesinde üstü örtülü bir küçümseme hali sezerim. Oysa çocukluk evresi hayata, evrene dair sayısız sorular sorulup merak duygusuyla keşiflerin yapıldığı hayatın en zengin çağıdır. Sanat ve Felsefe çocukluktaki merak, keşif ihtiyacı ve saf sorular silsilesiyle ortaya çıkmıştır. Bu yaşımda ben de hala soru sorar, merak duygumu diri tutar, sanatla, öğrenmekle bağımı koparmamaya çalışırım.
Çocukluğunda sizi etkileyen kitaplar veya yazarlar hangileridir? Bugün bu alanda “bir çocuk şu kitapla kesinlikle karşılaşmalı” dediğimiz kitaplar var mıdır?
Çocukluğumda klasiklerin kısaltılmışlarını ve çizgi romanları bolca okudum. İlkokulu bitirene kadar yaşadığım Samsun’da kırtasiyelerde bulabildiğim çocuk kitapları onlardı. Son yıllarda yüzlerce yerli ya da çeviri çocuk- gençlik kitabı elimden geçiyor. Sevdiğim yazarlar, kitaplar sürekli çeşitleniyor. Çocuklar hangi konulara ilgi duyarlarsa o alanda yazılmış bir çok seçenek önlerine konulabilir artık. Sevdiğim yazarlar denince ilk aklıma gelenler; Roald Dahl, Sepuveda, David Almond, Christine Nostlinger, David Boyne, Angela Nanetti, Andreas Steinhofel …
Bugün çocuk kitapları veya dolaylı olarak çocuk edebiyatı dediğimizde bunun bir tanımı, sınırı var mıdır? Olmalı mıdır? Z kuşağının kitapla ilişkisi “yeni açılımları” beraberinde getiriyor mu?
Çocukluk çağındakilerin hayal gücünü geliştiren, duygu ve düşüncelerine yer veren kitaplar çocuk yazını kapsamına girer. Çocuk edebiyatı ise çocuğun olduğu kadar yetişkinin de zevkle okuyacağı, sanatçı duyarlığı ve inceliğiyle yazılmış, karakterleri, olay örgüleriyle çocukları cezbeden, farklı hayatlara götüren, eleştirel, sorgulayıcı bir bakışla yazılmış kitapları anlıyorum. Z kuşağı gençleri teknolojik çağın çocukları olarak dünyaya gözlerini açtılar. Bilgiye ulaşmanın kolay ama iletilen anlamın zayıfladığı, insanların duyarsızlaştığı bir dünya bu. Digital dünyanın dilini, geleneklerini hikaye anlatmanın yeni yolu digital oyunlarla öğrendiler. Onlar aracılığıyla dünya arkadaşları edindiler. Ekranlar yoluyla daha çok kelime okunmasına karşın gerçek okur yazarlık o mu değil mi tartışması da süreceğe benzer. Geçen yüzyıllardan beri okunagelen pek çok masal, antik mit ve klasikleşmiş hikayenin modası geçmiyor, digital oyunların içinde yer alabiliyor, alışkanlıklar değişse bile ilgi oluşturmaya devam ediyor. Teknoloji dostu Z kuşağı gençleri iklim değişikliği, enerji krizi, uzay, yapay zeka, robotlar, nükleer savaş… gibi konulara ilgi duyuyor, fantastik, bilim kurgu okumayı seviyorlar. E-kitap, sesli kitap uygulamaları aracılığıyla- ülkemizde yaygın kullanılmasa da- ulaşım araçlarında, yürürken, en ücra bölgelerde edebiyata erişim şansı bulabiliyorlar. Gerçeklikle kurdukları bağlar ise sandığımızdan güçlü. Sorun, travma odaklı gerçekçi edebiyat eserleri de tercihleri arasında. Tarih boyunca nasıl sözlü kültür ve yazılı kültür örnekleri bir arada var olduysa modern dünyada da digital hikaye anlatıcılığı ile roman, öykü kitaplarının aynı potada olacağına inanıyorum.
Kitaplarınızda sizi yalnız bırakmayan kahramanlar var sanırım, Toto ve Melo’yu (Toto’nun Sınıfı, Toto v e Şemsiyesi) buna örnek gösterebilir miyiz? Bir karakter nasıl var olur? İlk kitabınız “Uçurtmam Bulut Şimdi”den bu yana sizi yalnız bırakmayan bir çocuk var mıdır?
Karakterler kendi kendini yaratıyor sanki. Uzun süre bir karakteri oluştururken onun o yaşa kadar geçirdiği evreleri, ailesini, yaşadığı mekanları, ilişkilerini, zevklerini, huylarını, hobilerini ayrı bir deftere yazdım. Her ana ve yan karakter için ayrı ayrı hayat öyküleri kurguladım. O bilgileri kitapta kullanmadım ama bana karakterlerin başkalarıyla ilişkileri, konuşma biçimleri, tavırları, duygu aktarımı konusunda yardımcı oldular. Karakterler içinde ilk göz ağrım, ilk kitabımın ana karakteri Meltem’dir. Onda da öteki karakterlerde de bir parça kendim varım.
Düşlere Sobe, Horoz Adam ve Korsan gibi tiyatro oyunlarınız yanında bir dönem köylerde, yatılı bölge okullarında okuma ve yazma atölyeleri de yaptınız. Güneşin Çocukları bize ne söyledi, ne söylüyor.
Annem ve babam öğretmendi, çocukluğum Samsun’da geçti. Anadolu’daki çocukların dünyalarına çok yabancı değildim. Ama çocukluktan 30 yıl kadar sonra mezralara kadar uzanan yolculuklarımızda günümüz köy çocuklarının dünyasına girebilme şansına eriştim. Çok çocuklu ailelerin üyesiydiler, bahçede, tarlada, çocuk bakımında, tarım işçiliğinde, çobanlıkla uğraşıyor, okula geç başlıyor, erken ayrılıyorlardı. Büyük kent çocuklarının yaşadığı çocukluğu, oyunlu hayatı yaşamadan yetişkin dünyasının sorunlarıyla baş ediyorlardı. Çok zeki, hayata dört elle sarılmış çocuklar gördüm, onlardan çok şey öğrendim. Edebiyatımın rengi o yolculuklarla büyük değişime uğradı. Çocuk sorunlarını dert edinmiş bir türe doğru evrildiğimi gördüm.
Son yıllarda kitap fuarlarında, kitapçılarda çocuk kitaplarının çok fazla öne çıktığını görüyoruz. İnsanlar bir şeylerin farkına mı vardı? Çocuk kitaplarının sayısındaki bu artış bir niteliği beraberinde getirebilecek mi ? Yoksa durum niteliğin tersine nicelik olarak tüketimi mi destekliyor. Bu alanda bizi neler bekliyor.
- Anne, baba ve öğretmenler bebeklikten okul çağına uzanan yolda kitaplarla, sanat eserleriyle erken tanışan çocukların duyarlıklarının arttığını gördüler. Çocuk kitapları eğitimde yaygın olarak kullanılıyor artık. Son 10 yıldır çocuk yazını genç yazar ve çizerlerin ilgi gösterdiği bir alan oldu. Bu ilgi, çeşitliliği ve yayınevi rekabetleri etkisiyle kaliteyi de arttırdı. Bu nedenlerle şu sıralar dolaşımda her konuda, büyük çeşitlilikte çok sayıda kitap var. Tutan bir kitabın benzerlerini de bulmak mümkün. Bir yayınevinin basmaya uygun göremediği bir kitap dosyasının birkaç ay sonra başka bir yayınevince yayınlandığını görebiliyoruz. Bugünkü okurun tüketmesine yönelik, yarını belirsiz , tüketim amaçlı üretilmiş çok sayıda kitap nitelikli ürünleri de gölgeleyebiliyor bazen. Gelip geçici bu süreçte kimi yazar ve çizerlerin bir kısmının yolculuğu uzun soluklu olacak, bir kısmı ise başka alanlara kayacaklar, diye düşünüyorum.
Sevim Hanım, bize vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Biz hiç yaşlanmayan çocuklar olarak gökyüzüne bakmaya devam edeceğiz.