Ne Güzel İnsanlardı Ayakkabı Tamircileri “Alibey ve Yusuf Ustalarımız”

Çayeli’nin yüksek binalara teslim olmadığı, hemen hemen her esnafın dükkânlarını açmadan en samimi halleriyle birbirlerine “Hayırlı bereketli bir gün temenni ederim!” dediği günlerde “Eski Caminin” hemen yanında küçük bir “ayakkabı tamircisi dükkânı” vardı. Kıyıda köşede kalmış izlenimi veren “ayakkabı tamiri” yapılan bu küçük dükkân çocukluğumda Çayeli’nde gittiğim en sıcak mekânlardandı.

Çünkü içeriye girdiğin zaman insanın burnuna gelen “ayakkabı derisi kokusu”, eski bir elektrikli sobanın ısıttığı dükkânın havası ile birlikte ayakkabı tamircisinin “Buyur evladım!” demesinin sıcaklığı dükkânın içine giren herkese müthiş bir huzur verirdi.

Bizim çocukluğumuzun Çayeli’sinde yorgancı, koltuk, kanepe, yaylı karyola tamircisi; bisiklet tamircisi, çaydanlık, tencere tamircisi, saat tamircisi, ayakkabı tamircisi, terzisi, kap kacak kalaycısı velhasıl bozulup yırtılan, kırılan, delinen ne varsa onarılmaya çalışılırdı. Bugünkü çılgın tüketim içinde hayat süren insanlara bu durumu anlatmak zor olsa da, daha otuz kırk yıl önce cemiyet hayatı böyle bir düşünce içinde mutlu ve huzurlu zamanları yaşıyordu.

Çocukluğumun Çayeli’sinde hafızama kazınan iki ayakkabı tamircisini bu makalem vesilesi ile yâd edip o muhteşem günlere selam yollayacağım! O günlerden dilimin döndüğünce anlatmaya çalışacağım insanlardan ilki; gayretine, işine duyduğu saygıya ve sanatındaki ustalığına hayran kaldığımız Çayeli’nin güzel esnaflarından “Ayakkabı Tamircisi Alibey Kurçenli Usta’dır.”

Evet, o işini aşkla yapan bir ayakkabı tamircisiydi. Ayakkabı profesörü dersek yanılmış olmayız. Hayatım boyunca mesleğine bu kadar saygı duyan çok az insan tanıdım. Bir insanın kolunda altın bileziği varsa o insan asla aç kalmaz.

“Alibey Usta” koluna manen taktığı altın bileziğin yanında bir de “kolluk” takardı. Bir kolluğun insana bu kadar yakıştığını bire bir görür hayran olurduk. O küçücük ayakkabı tamir dükkânının içine girdiğimiz an gözlerimizi raflara dizilmiş, tavandan asılmış ayakkabılardan alamazdık. Öyle ki her ayakkabının sanki ayrı ayrı kokusu vardı gibi hissederdik.

Tamir için götürdüğümüz ayakkabımızı beline sardığı deriden yapılmış “peştamalının” üzerine koyar, ayakkabıya yapılması gereken işlemi söylerdi. Daha sonra da “Falan gün gel almaya!” cümlesini kurar ve en sonunda da “Şu kadar tutar ayakkabının tamir, almaya geldiğin zaman ücretini ödersin.” der, dükkânına gelen herkesi misafir olarak gördüğü için güzel ve gönül alıcı sözlerle yolcu ederdi.

Koca bir gün sandalyeye oturduğu için hafif kamburlaşan beli, nasır tutan elleri ve muhatabına tebessüm ederek baktığı derin gözleri ile birlikte çok etkileyici bir görüntüsü vardı Alibey Usta’nın. Öğlen ya da ikindi ezanını Eski Cami’nin müezzini Tahsin Hoca’mız minareden okumaya başladı mı elindeki işi bırakıp hemen yanı başında olan caminin yolunu tutup cemaate yetişirdi. Samimi bir “ayakkabı tamircisi” olduğu gibi,samimi bir “mümindi” aynı zamanda.

Ne senet yapardı ne kefil isterdi ne de bir kâğıt yazardı. Tamir için götürülen her ayakkabıya bir defa bakar ve torbasıyla birlikte bir kenara koyardı. Oturduğu sandalyenin önü, arkası, ya tamir için gelen ayakkabı ile ya da tamir edilen ayakkabılarla dolu olurdu. Buna rağmen bir torba içinde tamir için dükkâna ayakkabısını getiren insandan daha iyi tanırdı tamir ettiği ayakkabıları. Çünkü iş aşkı ve yaptığı işe saygı duyması “Alibey Usta’nın” o daracık dükkanındaki her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmesinin anahtarıydı.

Anlatmaya çalıştığım bir başka ayakkabı tamircisi ustası olan “Yusuf Makas Usta” ise uzun ve sağlıklı geçen ömrünü “ayakkabı tamirciliği mesleğine” verdi Çayeli’nde. Çayeli Sinema Sokağı’nın sonunda bulunan dükkânının içine girmeyenimiz hemen hemen yok gibidir. Yetmiş yılı aşkın bir süre ayakkabı tamirciliği mesleğini yapan Yusuf Makas Usta, adeta bir sanat eseri üretir, titizliği ve hassasiyeti içinde tamir ederdi yırtılan veya delinen her türden ayakkabıları.

Dükkânından içeri girdiğimizde tamir için getirilen bütün ayakkabıların birbirine karıştığı hissine kapılırdık. Ama Yusuf Usta, hepsini zihnine yazar ve hiçbirini asla birbirlerine karıştırmazdı.

Günümüzde yapmış olduğu işten hemen sıkılan insanların bir ömür aynı mesleği bıkıp usanmadan icra eden merhum Yusuf Makas Usta’mızdan alacağı çok dersler vardır. Bugün Çayeli’ne her gidişimde birçok esnaf büyüğümüzü aradığım gibi “Ayakkabı tamirciliği” yapan iki değerli insan “Alibey Kurçenli ve Yusuf Makas Ustaları” da çok ararım. Ne büyük sevgiler, hatıralar büyütmüşüz içimizde diye de her defa hüzünlenir, içimden “Ah çekerim!”

Hammaddeleri “emek olan” bu insanların kazançları o kadar bereketliydi ki dillerinden şükür duası hiç eksik olmazdı. Eski esnafların her alışveriş sonundaki duasıydı “Bereket versin, Allah tekrarını nasip etsin!” temennisi. Günümüzde azla yetinen “zarif gönüllü” tok esnaflarımızın sayısı çok azaldı maalesef.

“Atomun bu kadar çok insan öldüreceğini bilseydim bir ayakkabı tamircisi olurdum.” diyen Albert Einstein, bizim Çayeli’ndeki “Alibey Kurçenli ve Yusuf Makas Ustaları” görseydi ayakkabı tamircisi olmayı çok daha fazla arzulardı diye düşünüyorum.

Çayeli’nin bir başka ayakkabıcısı olan “Dursun Ali Azman’ı” da bu makale vesilesi ile yâd etmek isterim. Ayakkabı tamirciliği “Alibey Usta ve Yusuf Usta” için kendilerinden bir an bile ayrılmayan bir dost gibiydi. Bu yüzdendir ki mesleklerine duydukları saygıdan dolayı da insanlara yaklaşımı merhametli, bir yakın dost, bir yakın arkadaş tadındaydı.

Her iki ustamız da mesleğini büyük bir sorumluluk içinde ve aşkla yaptı; Çayelilinin takdirini, sevgisini kazandı ve bugün bizler tarafından yâd edilmeyi, hatırlanmayı hak ettiler.

Mekânları Cennet olsun.


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı