Eğitim, bireylerin bilgi, beceri ve değerler kazanarak topluma uyum sağlamasını amaçlayan dinamik bir süreçtir. Eğitim uygulanmalarında zaman içerisinde farklı anlayışlar benimsenmiştir. Bu anlayışlar içerisinde en yaygın olanın öğrencilerin bireysel başarılarını ölçmeye dayalı sınavı merkeze alan yaklaşımların olduğunu açıktır. Sınava dayalı yaklaşım rekabeti de beraberinde getirir. Rekabetin adil olması içinse sınava dayalı bir yaklaşım kaçınılmaz olmuştur. Halihazırda sınav sistemleri tartışıla dursun modern çağla birlikte eğitim paradigmalarında değişime gidilmiş ve çağdaş eğitim yaklaşımlarının odağına birey alınmıştır. Literatürde işbirlikçi öğrenme, bireylerin yalnızca akademik başarılarını değil, aynı zamanda sosyal ve duygusal becerilerini geliştirmeye odaklanan bir eğitim yaklaşımı olarak tarif edilmektedir. Bu yazıda, işbirlikçi anlayışın sınava dayalı anlayışla rekabet edebilme potansiyeli, avantajları, sınırlılıkları ve eğitim sistemlerine olan etkileri ele alınmıştır.
Öncelikle “Sınava Dayalı Anlayış” hakkında bazı bilgilerin sunulması yerinde olacaktır. Bu anlayış, bireylerin başarılarının standart testlerle ölçüldüğü bir eğitim sistemini işaret etmektedir. Burada bireysel performansı ön planda tutulur ve sıklıkla öğrencilerin başarı durumlarını değerlendirmek için kullanılır. Bu sistem, öğretim süreçlerini yapılandırmak, ulusal ve uluslararası karşılaştırmalar yapmak ve bireylerin bilgi, beceri ve yeteneklerini sınıflandırmak için etkili bir yöntem olarak görülmekte ve uygulanmaktadır. Fakat, sınava dayalı anlayışın olumsuz yönleri de bulunmaktadır. Bu yaklaşım, bireylerin sıklıkla bilgi düzeyini merkeze almaktayken eleştirel düşünme, yaratıcılık ve sosyal beceriler gibi niteliklerin odaktan çıkarılmasına yol açabilir. Ayrıca, sınav baskısı, öğrenciler arasında stres ve kaygıyı artırarak eğitim sürecine olumsuz bir etki ettiğine yönelik literatürde birçok araştırma bulunmaktadır.
Eğitimde rekabetçi anlayışın tam da karşısında “işbirlikçi anlayış” bulunmaktadır. Bu anlayışta bireylerin grup dinamikleri içinde birlikte öğrenmesini ve ortak hedeflere ulaşması odaklanmaktadır. Bu anlayış, iletişim, problem çözme ve dayanışma gibi sosyal becerilerin geliştirilmesini sağlamaktadır. İşbirlikçi öğrenme ortamları, bireylerin farklı bakış açılarını anlamasını ve birbirlerinden öğrenmesini sağlamaktadır. Bu anlayışta öğrenciler arasında karşılıklı güven ve destek kültürü doğal olarak oluşmaktadır.
İşbirlikçi anlayışın da birtakım sınırlılıkları ise uygulama sürecindeki zorluklardan bulunmaktadır. Öğretmenlerin bu yöntemi etkili bir şekilde uygulayabilmesi için yeterli bilgi ve deneyime sahip olması ile grup dinamiklerinin iyi yönetilememesi durumunda, bireylerin katkı düzeyleri arasında dengesizlikler ortaya çıkması bunlardan bazılarıdır. İşbirlikçi öğrenme yaklaşımının en temel sorunsallarından biri de eğitim kademelerine geçişte başarıya dayalı yaklaşımlar ile öğrencilerin seçilmesidir. Olumlu ve çağdaş bir yaklaşım olarak tarif edilen işbirlikçi yaklaşım yolun sonunda geçerli ve güvenilir sınavlara ve bu doğrultuda başarıya dayalı bir noktaya varmaktadır.
İşbirlikçi anlayış ve sınava dayalı anlayış, isimlerinden de anlaşılacağı üzere farklı hedeflere hizmet eden yaklaşımlardır. Sınava dayalı anlayış, bireylerin akademik başarılarını ölçmek için yapılandırılmış bir sistem sunarken, işbirlikçi anlayış bireylerin sosyal becerilerini geliştirmeyi amaçlar. Her iki anlayışın da güçlü ve zayıf yönleri bulunmaktadır.
İşbirlikçi anlayış, bireylerin daha geniş bir perspektifle düşünmelerine ve gerçek yaşam problemlerine daha iyi uyum sağlamalarına olanak tanır. Öte yandan, sınava dayalı anlayış, bireysel başarıyı ölçme ve kıyaslama konusunda daha somut veriler sunar. Ancak, günümüz dünyasında iş gücü piyasasının beklentileri, sadece bireysel başarıya değil, aynı zamanda sosyal becerilere ve ekip çalışmasına olan ihtiyacı da artırmaktadır. Bu nedenle, işbirlikçi anlayış, sınava dayalı anlayışın eksikliklerini tamamlayıcı bir rol oynayabilir.
İşbirlikçi anlayışın sınava dayalı anlayışla rekabet edebilme potansiyeli, büyük ölçüde eğitim politikalarına, öğretmen yeterliliklerine ve toplumsal algıya bağlıdır. İşbirlikçi öğrenmenin başarısı, öğrenci merkezli bir yaklaşımı benimseyen ve bireysel farklılıkları gözeten bir eğitim sistemine bağlıdır. Ancak, sınav odaklı anlayışın yıllardır yerleşmiş olması, bu dönüşümün zorluklarını artırmaktadır. Bir diğer önemli faktör, toplumun başarıyı ölçme kriterleridir. Geleneksel sınav sistemleri, toplumun bireysel başarıyı daha somut bir şekilde algılamasını sağlarken, işbirlikçi anlayışın sonuçları daha soyut ve uzun vadeli olabilir. Bu nedenle, işbirlikçi anlayışın sınav sistemleriyle entegre bir şekilde uygulanmasına yönelik çalışmaların yapılması, her iki yaklaşımın güçlü yönlerinden faydalanmayı mümkün kılabilir.
Rekabetin, doğada doğal olarak var olan bir kavram olduğu ve canlıların gerek kendi türleri gerekse çevrelerindeki canlılarla rekabet etmekte olduğu bilinmektedir. Bu kavramın her ne kadar son zamanlarda ötekileştirilmiş olarak gösterilmiş olsa dahi onun yok sayılamayacak kadar kadim ve gerçek olduğu açıktır. Eğitimde işbirlikçi anlayışın sınava dayalı anlayışla rekabet etmesinden öte iki yaklaşımın da olumlu, geçerli ve bilimsel taraflarının bütünleştirilerek eğitimde fırsat eşitliği sağlayacak bir yaklaşıma varılmasının yerinde olacağı düşünülmektedir. Bunun hayata geçirilebilmesi için sistematik bir değişim ve dönüşüm gereklidir. İşbirlikçi anlayışın sınav odaklı sistemlerle entegrasyonu, bireylerin hem akademik hem de sosyal becerilerini geliştirecek bir eğitim modelinin oluşturulmasını sağlayabilir. Eğitim politikalarının bu iki anlayışı bir arada değerlendiren bir çerçeve sunması, eğitimde daha sürdürülebilir ve etkili bir dönüşüm yaratabilir.