Öğretmenlikte kendini tanımak ve öğrenciyi tanımak makbuldür.
Nasıl bir öğrenci ile karşı karşıyayız? Yapılan araştırmalarda; karşımızda duran çocukların, öğrencilerin, gençlerin; dijital yerliler, z-kuşağı, i-nesli (ben nesli) gibi niteliklerine vurgu yapılarak1 tanımlandığını görüyoruz. Bu ve bunun gibi birçok tanımlama, karşımızda duran bireylerin ne gibi özelliklere sahip olduğu, değişim hızı, kendilerini algılama biçimi, örgün eğitime-öğretmene yönelik tutumlarını açıklamada fikir vericidir.2 Ekranın kucağında büyüyen dijital yerlilerin öğrenme hızı, dikkat süreleri, bilgiye bakışı, öğrenme biçimi klasik eğitim anlayışının uzağındadır. Karşımızdaki öğrenci topluluğu; çabuk sıkılan, dikkati dağılan, sinematografik bir izleme ve dinleme alışkanlığına sahip olan çocuklardan oluşabilir. Bu durumda öğretmen: “Hadi evladım, bunu yazın, şunu ezberleyin, beni dinleyin.” gibi klasik yöntemlerle pek bir yere varamaz. Bu bakımdan öğrenciyi tanımadan ona bir şey öğretemeyeceğimiz gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Zihnimizde bulunan bütün etiketleri (eğitime yönelik; klasik, yapılandırmacı, öğrenci merkezli, bireyselleştirilmiş; öğrenciye yönelik; z-kuşağı, dijital yerli, çokbilmiş, öz güvenli, tembel, saygısız, bağımlı, başarılı, başarısız…) yerine yapıştırmadan önce karşımızdaki öğrenciyi tanıyacak mesleki becerilere, iletişim becerilerine sahip olmalıyız. Bu biraz da niyet, bilgi, eylem, beceri, sonuç beşlemesiyle ilerleyen bir süreçtir. Bu mesleği yapmaktan ve eğitimden/öğrenci yetiştirmekten maksadım nedir? Sorusunu içselleştirip doğru cevabı arama uğraşı içinde olmak mesleki gelişimi beraberinde getiriyor. Gelişime yönelik bir niyeti ve buna bağlı olarak bir gayreti olamayan öğretmen için burada yazılanlar anlamsız olarak düşünülebilir.
Mesleki gelişim sabit ve dinamik süreçlerin toplamıdır.
Öğretmenlik tekrara dayalı ve bu tekrarın getirisi olarak sıkıcı meslek bir değildir. Öğretmen, birim alandan birim zamanda birim miktarda ürün alan bir meslek sahibi değildir. Dahası her yıl aynı konuyu yeni gelen öğrencilere aynı yöntemle anlatan (kalıp, ezber, sabit), bunu da aynı materyal ve aynı sabit fikirle yapan bir uygulayıcı değildir. Mesleğin başlangıcından sonuna kadar, kendine gelişim aşamaları belirleyen ve öz yeterlilik açısından kendini sorgulayan bir öğretmen için yukarıda söylenenler geçerlidir. Bu gelişim süreci (mesleki gelişim, uzmanlaşmak, ustalaşmak, profesyonel olmak adına ne olursa olsun), sabit kalması gereken ve hareketli-dinamik olması gereken donanımların, içeriklerin, yeteneklerin, özelliklerin, değerlerin, öğelerin toplamıdır. Gelişim statik ve dinamik süreçlerin toplamıdır.
Sabit olanlar asli-yapı unsurudur. Dinamik olanlar içte ve dışta değişen ve yenilenen unsurlardır. İnsanın kendini ve evreni tanımasını sağlamak, değerli olanı öğretmek, anlam kazandırmak, bilgiyi ve hikmeti öğretmek, kökleri ve dalları bilmek, sosyal-bilişsel/kültürel manevi gelişmeyi esas almak gibi unsurlar sabit unsurlar arasında yer alır. Değişen çağa ayak uydurmak, alandaki gelişmeleri takip etmek, eğitim araçlarını tanımak ve kullanmak, gelişime açık olmak, öğrenmeyi öğrenmek, akademik eğitimi modellemek, niteliği olmayan yöntemleri ve araçları güncellemek dinamik unsurlar arasında gösterilebilir. Sabit ve dinamik olanlar özelde bir öğretmenin, genelde ülkenin eğitim politikasına, eğitimdeki niyetine, temel amaçlarına ve hedeflerine göre değişir.
Stres ve rahat durumları, gevşeme ve genişleme aşamalarını bilmek; eğitim ortamlarında mesleki doyum ve aktif dinlenme sağlar.
Çalışma hayatımız, stres kaygı, gibi negatif yüklü psikolojik durumlarla örülmüş olabilir. İçinde bulunduğumuz çağda karşılaştığımız bu negatif yükler öğretmenlik mesleğini sürdürmemiz de olumsuz davranış biçimlerine dönüşebilir. İşliyormuş gibi görünen sıradanlaşmış çalışma biçimiz içinde stresin, kaygının, negatif duyguların bizi, kurumu, öğrencileri yıprattığı, geri çektiği rahatsız ettiğini fark etmiyor olabiliriz. Kalıp yargıları, ön yargıları, yanlışlar zincirini; mesleğin bir parçası, uygulama biçimi olarak görebiliriz. Gözlem yeteneğimiz bu hengâmenin içinde çok gerilerde kalmış hatta kullanılmamak üzere ahşap işlemeli bir sandığa kaldırılmış olabilir. Bu durumda alışılmış olanın, konfor alanının dışına çıkıp kendinize, mesleki birikiminize, öğrencilerin öğrenme ve davranış biçimlerine göz atmanız gerekir.
Ebeveyn Benim3 adlı kitapta mizah tipleri anlatılırken (Ör: Duyguların Anlamını Arayan Mizaç Tipi) her mizaç tipinin stres ve rahat durumlarından bahsedilir. Stres ve rahat durumlarımız çalışma biçimimizi, anlattığımız dersi, aldığımız kararları etkiler. Yerine göre odaklanmamızı zorlaştırır, yerine göre potansiyelimizin üzerine çıkmamızı sağlar. Bu yapı bizim için geçerli olduğu kadar kurumuz için de, öğrencilerimiz için de geçerlidir. Örneğin ilk defa sunum yapacak olan ve topluluk karşısında konuşmamış bir öğretmenin stres ve rahat durumu öncekinden farklı olacaktır. Okulunuz büyük ölçekli bir etkinliği ilk defa gerçekleştirecekse bu kurumun stres ve kaygı düzeyini artırabilir. Sınav haftalarında farklı öğrenme stillerine sahip, farklı zekâ türüne sahip, farklı mizaç tipine sahip öğrencilerin stres ve kaygı seviyeleri değişkenlik gösterecektir.
Hilmi Ziya Ülgen, Eğitim Felsefesi4 adlı kitabında gevşeme ve genişleme (gevşeme ve genişleme kavsi) olmak üzere birbirini tamlayan iki yarım daireden bahseder. (Buradaki analoji stres ve rahat durumları ile paralel gidebilecek gevşeme ve genleşme kavislerinden hareketle oluşturulabilir. ) Gevşeme ve genişleme; ders ve teneffüs, öğrenme ve öğrendiğini hazmetme, eğitim dönemi ve tatil dönemi, tekrar ve öğrenme, dinlenme ve ruhsal gelişim, oyun ve psiko-sosyal gelişim gibi birbirini destekleyen/besleyen aşamalardan oluşabilir. Belirli bir çalışma döneminin ardından dinlenme gelişimi beraberinde getirir. Bu sürede yapılanları gözlemle fırsatı buluruz. Tersini düşünecek olursak aralıksız yapılan çalışmalar, dersler, planlar; yorgunluk, öğrenme kaybı, tükenmişlik, stres ve mesleki deformasyonu beraberinde getirecektir. Birbirini beslemeyen bir döngü içinde olan eğitim biçimleri, paydaşları olumsuz etkileyecektir.
Doğru adımların atıldığı bir öğrenme yolculuğu mutluluk getirir.
“Yaratanın elinden çıktığı sırada her şey iyidir, her şey insanın elinde bozulur. İnsan bir toprağı başka bir toprağın ürünlerini beslemeye zorlar. Bir ağacı başka bir ağacın meyvelerini taşımaya zorlar. İklimleri, ürünleri, mevsimleri birleştirir ve karıştırır. Köpeğini, atını, kölesini sakatlar. Her şeyi altüst eder, her şeyi değiştirir, biçimsizliği ve ucubeleri sever. Doğanın yarattığı biçimiyle her şeyi istemez, insanı bile; onu eğitimli bir at gibi kendisi için yetiştirmek gerekir, bahçesindeki bir ağaç gibi kendisine göre bir biçim vermek gerekir insana.”5 J. J. Rousseau’nun Emile’inde yer alan bu satırlara hangi açıdan bakmalıyız? Son zamanlarda araştırmaların gündeminde olan öğrenme stilleri, çoklu zekâ kuramı, bireyselleştirilmiş eğitim programları açısından mı? Yoksa istendik davranış değişikliği oluşturmayı amaçlayan klasik eğitim modelinin sınıf ortamı, öğretmen-öğrenci etkileşimi, bilgi aktarımı, materyal kullanımı gibi işlerliğini sürdüren bir eğitim anlayışı açısından mı? Hangi açıdan bakılırsa bakılsın varılacak nokta bireyin içinde olan potansiyele, doğuştan getirdiği ve sonradan kazandığı yeteneklere göre eğitilmesi gerektiğidir. Her Çocuk Özeldir’i bu bakış açılarını dikkate alarak seyredebiliriz.
Anlattığımız derslerde öğrencilerin söz alma süresi, ders dışı da olsa kendilerini ifade etme süreleri ne kadardır?6 Öz denetimi , öz bakım becerilerini, empatiyi, duygusal zekâyı, kendini gerçekleştirmeye yönelik etkinlikleri, düşünme biçimlerini, problem çözme becerilerini kazanacakları yer neresidir. Bu noktada onlara örnek oluşturacak olan nedir? Keşfedilmeyi bekleyen, tanınmayı ve bilinmeyi bekleyen, değer görmeyi ve dinlenmeyi bekleyen, kendini ifade etmeyi bekleyen öğrencilerin sahnesi neresidir, sahne sırası ne zamandır?
Öğrencilerin kendilerini ifade edebildikleri ve aidiyet hissettikleri okul iklimi; okul algısını, davranış değişimini, akademik başarıyı (her türden sınav başarısını) nasıl etkiler? Forrest Carter, Küçük Ağacın Eğitimi adlı kitabında ailesi yanında olmayan Küçük Ağaç’ın büyükanne ve büyükbabası ile hayatı deneyimleme yolculuğunu anlatır. Bu yolculukta; tabiat, sevgi, öğrenme, kavrama, sezgi vardır. Küçük Ağaç, onların yanından alınıp eğitim için bir yetimhaneye verildiğinde öğrenme ve gelişim tersine döner, sevginin yerini şiddet alır.
Uygulayıcıların, öğretmenlerin elinde sihirli değnek olmadığı kesindir. Yaptığımız işin büyüleyici tarafı; öğrencilerimizle bir öğrenme yolculuğuna çıktığımız ve bu yolculuğun her iki taraf için de öğretici olduğudur. Onların gelişimine katkıda bulunmak için attığımız adımlar, bizim mesleki gelişimimiz için atılan adımlardır. Bu iki taraf içinde mutluluk getirir.
1 Daha fazla bilgi edinmek için Jean M. Twenge’in Ben Nesli, Dr. Fatma Özge Baruönü’nün Hoş geldin Z-Kuşağı Müşterim, Kemal Sayar’ın Dijital Çocuk adlı kitaplarından yararlanılabilir.
2 Tanımlar bize fikir verebileceği gibi tanımlanan şeye olmayan özellikler yükleyebilir, bu bakımdan bir tanımı mutlak ve yeterli kabul etmek doğru değildir.
3 Daha ayrıntılı bilgi için bakınız: Ebeveyn Benim, Prof. Ziya Selçuk, Enver Demirel Yılmaz, Mizmer Yayınları
4 Bu kitapta Hilmi Ziya Ülgen, Eğitim Felsefesi, Doğu Batı Yayınları) gevşeme ve genişleme kavramları eğitim felsefesinin dinamikleri içinde ayrıntılı olarak anlatılmıştır. Yukarıdaki metinde öğretmenin, öğrencinin eğitim dönemleri içinde öğrenme isteği, mesleki doyum, gelişim aşamaları kastedilerek kullanılmıştır.
5 Emile, J. J.Rousseaau, Say Yayınları, Bütün Yapıtları 4, s. 107.
6 Literatürde Eğitimde Pozitif Psikoloji gibi kitaplarda; Öz Saygı, Özgecilik, Merhamet gibi temel değerlerin eğitim ortamlarında kullanım/uygulamalarına yönelik bilgiler verilmektedir.