14 Mart deyince aklınıza ne geliyor? Matematik öğretmeni iseniz dünya pi günü geliyor olabilir. Doktorsanız muhtemelen Tıp Bayramını kutluyorsunuzdur. Ne eğitim ne tıp dünyasındayım Mart’ın 14’ünü de bilmem ama 15’inde maaşlar yatıyor da diyebilirsiniz. Peki 14 Mart kimileri için yılbaşı desem?
Çocukken bunu duyduğumda aklım karışmış, yahu o zaman aralık sonunda kutladığımız neydi diye sormuştum. Anneannem bugün yılbaşı, yeni sene şimdi başlıyor demişti. Nasipli kısmetli olduğuna inandığı kişiyi o gün evine çağırır, tüm sene böyle bereketli geçecek şimdi derdi. O ilk misafirden önce ola ki biri geldi hele hele ayağının uğurlu geleceğine inanmadığı biri, ah nasıl sinir olurdu. Sonra gün gün sayardı, yarın abrul, sonra kiraz, sonra orak... Nisan, mayısa ne olmuştu, bu isim değişikliğinin sebebi neydi bilemezdim. Tekerlemeler derdi anneannem her günü bir ayla eşleştirir, o gün hava nasılsa o ayda da havanın öyle geçeceğini söylerdi. Tutardı da dediği gibi olur, nisan, onun deyimiyle abrul aynen hesapladığı gibi yağmurlu geçerdi.
Meteorolojiye yakın ama bilimden uzak anneannem okuma yazma bilmezdi. 13 kardeşlermiş, kimi yaylada, kimi köyde, okuması için teklifte dahi bulunulmamıştır. Çok utanırdı okuma yazma bilmediği için. Ama öyle güzel hikâyeler anlatırdı ki. O bilmezdi ama tam bir teşbih ustasıydı. Edebiyat sevdamın tohumlarını o atmıştı. Ayşe UZUNER böyle güzel hikâyeler anlatıyorsa yazarlar, şairler kim bilir neler anlatıyor demiş başlamıştım okumaya. Bir gün bizden kilometrelerce uzakta yaşamış, farklı kültürlerle yoğrulmuş bir yazarın kitabını okuyordum. Gabriel Garcia MARQUEZ’in anneannemi tanıma ihtimali olmadığına göre demek ki onun da hayatını etkileyen bir aile büyüğü olmuş diye geçirmiştim içimden. Sonrasında öğrendim ki bu kitabı için çocukluğumu edebiyatla anlatmaya çalıştım yorumunu yapmıştı ünlü yazar. Romanda tüm aile üyelerinin yaşadığı bir ev vardı, o evde uzun bir yemek masası, ne yaşarlarsa yaşasınlar tüm ailesini o masada yemekte buluşturan Ursula. Anneannem benim yüzyıllık yalnızlığımın Ursulası idi. Ondan çok şey öğrendim. Okumanın çok kıymetli olduğunu öğrendim mesela. Ne yaşarsak yaşayalım tüm aile bir masa başında toplanmanın, birlikte yemek yiyor olmanın dünyadaki en büyük zenginlik olduğunu öğrendim. Yaşıtları alzheimerla, türlü türlü kronik hastalıklarla mücadele ederken o dimdik ayaktaydı. Her güne yeni bir uğraşla uyanır, zamanın kıymetli olduğunu hiç unutmazdı. Mart ayı onun için yeni başlangıçlardı, bir de bu ayda insanın bir senelik kaderinin yazıldığına inanırdı. Allah meleklerine söyler, onlar da yazarmış, bu sene kimin defteri kapanacak hep belli oluyor şimdi derdi. 2022 senesinde onun da defteri kapanacakmış, hiçbirimiz bilmiyorduk. Merdivenlerden düştü, omuriliği kırıldı, sonrası tatsız. Hasta yatağında onu ziyarete gittim, vedalaşmak için o pamuk yanaklarından öptüm, kulağıma fısıldadı, çerezlik fındığını almadan gitme kızım. Son dakika bir şey daha öğretti bana, ne olursa olsun sevdiklerimizi düşünmekten, onlara karşı sorumluluklarımızı yerine getirmekten vazgeçemezdik, o halde beni düşünmüştü.
İnsanın çocukluğu anavatanıdır derler, yurt özlemi ile tutuşan toprağına kavuştuğunda büyük bir coşku yaşayan gurbetçiler gibi dede evime gittiğimde mutlu olurdum. Mor renkli çiçekleri vardı anneannemin, çok severdim. Sevdiğimi bilirdi, ben hiç söylememiştim ama o bilirdi. Her seferinde al evine götür kızım derdi. Almazdım, sanki ben o çiçeği alırsam artık anneannem olmayacak gibi hissederdim. Vefatından sonra annem beni ziyarete geldi. Elinde o mor çiçekler. Çiçeklerime isim koyarım, onun ismi hazırdı, Ayşe. Sonra ne oldu, bitti anlamadım Ayşe soldu, gitti. Sanki anneannem bir kez daha öldü. Evde toprağı azalan başka bir çiçeğe solan mor çiçeğimin toprağından ekledim. Bir gün bir baktım mor çiçekler filizlenmiş. Anneannem fısıldadı usulca, umut hep var, mucize hep var. Gitmedim, hep yüreğindeyim unutma. Aile büyükleri hâlâ hayatta olan şanslı gruptaysanız benim için sarılın onlara, iyi ki varsınız deyin. Çünkü iyi ki varlar, 14 Mart’ınız, yeni yılınız kutlu olsun!