Eğitim; Toplumun İnşa Süreci

Eğitim bireyin kendisini gerçekleştireceği yeterlilikleri kazanacağı yaşantılardan oluşan bir süreçtir. Kendisini gerçekleştirmek ne demektir, nasıl gerçekleşir, eğitim bu gerçekleştirme sürecine nasıl katkı sağlar? Bu süreç toplum tarafından bir bütünlük, iş birliği içerisinde gerçekleştirilir. Yani, aile, okul, birey … toplumu oluşturan dinamiklerin uyumu ve iş birliği ile birey kendini gerçekleştirebilir.

Eğitim, hayatın ta kendisidir. Okul duvarları arasına sıkıştırılamayacak kadar geniş, bir diploma ile sınırlandırılamayacak kadar derin bir süreçtir.  Illich’e göre; okullu toplumda, kişisel yaratıcılığa değil, ölçme ve değerlendirmeye önem verilmektedir. Illich, eserinde, okullulaşmanın anti tezi olarak okulsuzlaşmayı önermektedir. Bu öneriyi yaparken, modern toplum eleştirisini de temel olarak bu toplumun bir parçası olan okullar üzerinden yapmaktadır. Bireyin gelişmesinde kişisel yaratıcılık, sorgulama, eleştirme, güven duyma gibi birçok değer vardır. Bu değerler başta da belirttiğimiz gibi eğitimi hayatın orjinine koyarsak kazanılabilir. Okul, toplum, aile ve birey bir bütün olarak hareket etmelidir.

Peki, biz bugün eğitimi ne kadar toplumsal bir süreç olarak görebiliyoruz? Ya da daha çarpıcı bir soru soralım: Eğitimde bütünlük denilince sadece okul içindeki çalışmaları mı anlıyoruz?

Tarih boyunca büyük medeniyetlerin eğitim anlayışlarına baktığımızda, hepsinde ortak bir nokta görürüz: Toplumsal dayanışma. Geleneksel eğitim modellerinde bu dayanışma kendini açıkça gösterir. Eğitim, toplumun farklı kesimlerinin ortak gayretiyle yürütülen bir süreç olarak karşımıza çıkar. Başarının olduğu bireyin kendini gerçekleştirdiği toplumlara baktığımız zaman eğitimin toplumun tüm katmanlarında bir bütünlük ilişkisi içerisinde yürütüldüğünü görürüz. Öğrenci sadece okulda eğitim almamaktadır. Okul da zaten klasik dört duvar değildir.

Günümüzde ise eğitimde bütünlük kavramı, maalesef dar bir çerçeveye sıkışmış durumda. Modern dünyanın getirdiği bireyselleşme ve özünden kopukluk kültürü, eğitimin bütüncül yapısını zedeliyor. Oysa eğitim, ancak toplumun tüm kesimlerinin ortak çabası ve dayanışmasıyla hedefine ulaşabilir. Bu dayanışmayı bütünlüğü birçok açıdan değerlendirebiliriz. Ancak biz bunu üç ana başlıkta değerlendireceğiz.

Öğretmen-Öğrenci İlişkisi
Bu, eğitimin en temel bileşenidir. Öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişki, tek taraflı bir bilgi aktarımı değil, karşılıklı bir etkileşim olmalıdır. Öğrenci sadece dinleyen değil, aynı zamanda düşünen, sorgulayan ve katkı sunan bir özne konumda olmalıdır. Araştıran, soran, tahlil eden, inceleyen, hayal kuran, paylaşan … merkeze öğretmenin alındığı eğitim sisteminde anlatan öğretmen dinleyen öğrenci oluyor. Kaynaktan gelen bilgiyi ezberlemeli öğrenci ve sınavda sorulunca cevaplamalı. Oysa amaç bireyin kendini gerçekleştirmesi ise eğitimde, merkeze öğrenci alınmalıdır. 

Okul-Aile Bütünlüğü
Aile, çocuğun ilk eğitim yuvasıdır. Okul ise bu eğitimin profesyonel bir zeminde devam ettiği yerdir. Bu iki kurumun uyumu ve bütünlüğü, eğitimin başarıya ulaşmasında kritik rol oynar. Günümüz eğitim sisteminde okul aile birliği amacından sapmış maalesef ailelerin okul üzerinde hegomanyasına dönmüştür. Öğretmen tamamen pasifize duruma gelmiş, öğrenci üzerinde eğitimsel bir otorite kurmakta, öğrenci ile iş birliği içerisinde hareket etmekte çok zorlanır hale gelmiştir. Aslolan ise aile, öğrenci, öğretmen, okul bir bütünlük içerisinde hareket etmeli, her biri arasında akışkan yumuşak geçişli bir ilişki ağı oluşmasıdır.

Okul-Toplum Bütünleşmesi
Okul, toplumdan kopuk bir ada değil, toplumun tam merkezinde bir kurum olmalıdır. Öğrenciler, aldıkları eğitimi gerçek hayatla ilişkilendirebilmeli, topluma katkı sunabilmelidir. Merak eden, sorgulayan, anlayan, anlamlandıran, eleştiren, kendine güvenen, hayal eden, isteyen, paylaşan özelliklere sahip birey, bireysel ve toplumsal yaşama ilişkin tüm kararları, kendi yeterliklerine dayalı sorumluluk alma gücüne sahip olacaktır.

Eğitimde bütünlüğün önündeki en büyük engel, belki de modern dünyanın getirdiği bireyselleşme ve toplumun temelinden uzaklaşma kültürüdür. Yarışmacı eğitim anlayışının yok ettiği en temel özellik bireyde sorgulama, anlama, anlamlandırma, merak etme, güven duyma, paylaşma gibi temel insani değerlerin gelişiminin engellenmesidir.

Temel amaç bireyin sağlıklı gelişimi ise ne yapmalıyız? Öncelikle eğitimin sadece okul duvarları arasında gerçekleşen bir süreç olmadığını kabul etmeliyiz. Her paydaşın üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekir. Öğretmen olarak bizler, bu bütünlüğün mimarları olmalıyız.

Eğitimde yeni bir bakış açısı ortaya koyan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli tam da bahsetmiş ve hedeflemiş olduğumuz eğitimde bütüncül yaklaşım, bireyin özgün gelişimi, bireyin kendi özünü sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmesi hedefleri çerçevesinde ortaya konmuş ve uygulamaya geçilmiştir.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin ortaya koyduğu “Ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş, eleştirel düşünebilen, sorgulayan, araştıran, mesuliyet ve ülkü sahibi, yalnızca medeniyete uyum sağlayan bir nesil değil, etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesillerin yetişmesi hedeflenmektedir.” ilkesi günümüz için isabetli ve bir o kadar önemi haiz bir misyon olduğu aşikardır. Tam da bu değil mi istediğimiz? 

Afrikalı lider Nelson Mandela “Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en etkili araç eğitimdir.” der. Eğitim, dünyayı değiştirmek için sahip olduğumuz en güçlü araç ise bu gücü etkili kullanmak için, toplumun tüm kesimlerinin dayanışma içinde olması şarttır. Ancak bu şekilde, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakabiliriz.
 


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı