Bir düşünün: her şehrin, her mahallenin şablon gibi aynı okullarla dolduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu okullar, kılıfından çıkan fabrikasyon ürünler gibi bireyler yetiştiriyor. Oysa gelecek, çeşitliliği ve farklılıkları kucaklayan bireylerin omuzlarında yükselecek. Avrupa’da büyüyüp büyük şehirlerin tamamında artarak devam eden sosyal medyanın da desteğiyle çığ gibi büyüyen bireysellik, popülerizm ve pragmatizm bizim kapımızı da çalmaya başladı. Duygusal zeka, eleştirisel düşünme, problem çözme, yaratlıcılık… Bunlar standart sistemlerin çarklarında kaybolan beceriler. İsimleri var ancak kendileri yok. Ahlaki yapıyı bir kenara bırakıp yüklendiğimiz bu becerileri aynı tip okullarda yok ediyoruz maalesef.
Eğitim, bireyin potansiyelini keşfetmesinin ve topluma katkı sağlamasının en temel aracıdır. Ancak, öyle bir eğitim düşünün ki, her öğrenci kendi yeteneklerini fark ederken, ait olduğu topluma da derin bir kök salar. Güçlü bir eğitim sisteminin gerçek anahtarı, okulların hem benzersizliğini koruması hem de bu benzersizliği küresel standartlarla harmanlayabilmesidir.
Her okul, çevresinin dokusundan izler taşımalı; öğrencilerine sadece bilgi değil, hayatın anlamını da öğreten bir merkez olmalıdır. Bunu başarabilen okullar, öğrencileri birer obje veya sayı değil, yaşamın öznesi olarak yetiştirir. Düşünün, öğrenci okulu için de emek veriyor, okulunun ruhuna katkı sağlıyor. Ne güzel bir tablo olurdu, değil mi?
Okullar sadece müfredatı uygulayan mekanik yapılar mıdır? Böyle mi olmalı? Bunun yerine, okullar birer öğrenen topluluk haline gelmeli. Düşünün, bir okulda herkes bir diğerinin gelişimi için çalışıyor; okulu için emek veriyor, topluluğuna hizmet edip takdir görüyor. Hem bireysel hem toplumsal gelişim için hep birlikte ilerliyor. İşte hayalimdeki okul böyle bir yer.
İyi bir okul nasıl olmalı? Hem kökleri toprağa sıkı sıkıya bağlı hem de dallarıyla gökyüzünü kucaklayan bir çınar gibi. Yerel değerleri küresel değerlere entegre edebilmeli. Biz öğretmenler ve yöneticiler, geri kaldığımız düşünülen Avrupa eğitim sistemi fenomenini Anadolu’nun kültürel ve ahlaki değerleriyle geçebiliriz. Buda, her okulun köklü bir karaktere sahip olması ve okul çevresinin okulu ve tüm yapılarını desteklemesi ile mümkün. Birkaç örnek: bir okulun kendi marşı ve sloganı olması, o okulun ruhunu yansıtır. Geleneksel etkinlikler, yerel temalı projeler ve topluluk katılımı, öğrencilere eşsiz bir aidiyet hissi kazandırır. Bir pilav günü, sadece yemek değil; bir neslin hatıralarının paylaşıldığı, köprüler kurulduğu bir an olur. Öğrenciler o okuldan mezun olanlarla tanışır, kültür aktarım yaşanır. Değerler artar ve geleceğe taşınır. Toplumun desteğiyle şekillenmesi gereken bu etkinlikler, okulları sadece bir bina olmaktan çıkarıp bir topluluk merkezine hatta kendi özellikleri olan bir habitata dönüştürür.
Bir okulun ruhu var mıdır? Elbette vardır. İyi veya kötü. Biz iyi ruhları yaşatmaya çalışacağız. İyi ruh, geleneklerle, değerlerle ve insanların aidiyet duygusuyla beslenir. Sosyal-duygusal öğrenme yaklaşımları hem akademik başarıyı hem de bireylerin kendilerini ifade etme yetilerini geliştirir. Öğrencilere değer verildiğini hissettirmeliyiz. Yönetim değişse bile devam eden gelenekler, öğrencilere “Ben de bu hikâyenin bir parçasıyım” dedirtir. Yerel projelerde çalışan bir öğrenci hem çevresini tanır hem de kendi köklerinin farkına varır. Bu bağların kuvveti, öğrencilerin hayat boyu taşıyacağı bir değer olur.
STEAM projeleri, dijital okuryazarlık, tasarım odaklı düşünme gibi modern yaklaşımlar, okullara yeni ufuklar açıyor. Bu yaklaşımlar, ancak güçlü bir okul kültürüyle hayat bulur. Okulun kuralları ve gelenekleri ile birleşen yeni yaklaşımlar yozlaşabilecek olan sistemin en kuvvetli düşmanıdır. Bir öğrenci, hem bilimsel düşünme becerisi geliştirirken hem de yaşadığı topluma yani yakından uzağa fayda sağlamanın yollarını öğrenmeli.
Göçmen kuşları düşünün. Her sene binlerce kilometre yol alırlar ama kök saldıkları yerlere geri dönerler. Bir okulun ruhu da böyle olmalı. Hem öğrencilerinin geleceğe kanat açmasını sağlamalı hem de onlara köklerini hatırlatmalı.
Eğer her okul, kendine ait bir ruh, bir kimlik yaratabilirse, öğrenciler hem bireysel başarılara hem de toplumsal katkılara imza atar. Ve işte o zaman, eğitim sistemi gerçekten amacına ulaşmış olur. Unutmayalım, eğitim sadece bir bireyi değil, bir toplumu şekillendirir. Okulların her bir paydaşı bu kaygıyla çalışmalı, düşünmeli ve değer katmalılar amaçlarına.