Geçmişten Geleceğe Miras: Aile ve Değerler

“Görgülü kuşlar, gördüğünü işler.”
Değerler ve aile kavramları üzerine pek çok düşünür, yazar, eğitimci ve filozof farklı tanımlar yapmıştır. Bu tanımlar içerisinde çok dikkat çekici ve etkileyici tanımlar olmakla birlikte bana göre bu tanımların en çok vurgu yapılması gereken özelliği; ailenin geçmişin yankısı, geleceğin temeli olması ve ailenin bu misyonu değerlerin aktarımı ile yerine getirdiği gerçeğidir. Herkes tarafından kabul edilen bir diğer gerçek ise ailenin bireylerin eğitildiği ilk okulu, karakter gelişiminin başladığı ilk basamağı olmasıdır. Nitekim Atatürk de pek çok yazısı ve konuşmasında aile kurumunun toplumsal düzenin ve ilerlemenin vazgeçilmez bir parçası olduğunu vurgulamaktadır. Benzer şekilde Mahatma Gandhi “Ailedeki huzur ve sevgi, daha büyük ölçekte topluma ve dünyaya yansır.” şeklinde bu durumu ifade ederken Friedrich Nietcsche ise “Bir çocuğun yetişmesi, ebeveynlerinin kendi yaşamlarıyla verdikleri bir derstir.” sözleri ile ailede yetişen bireylerin toplumdaki rollerini ifade etmişlerdir. 

Alanında başarılı birçok insanın yetişmesindeki en önemli figür genelde aile olsa da anne özelinde toplandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bu anlamda başarıları ile öne çıkan kişilerin annelerinin sadece biyolojik bir ebeveynlikten öte ahlaki rehberliği, eğitim desteği, vizyoner olma özellikleri ön plana çıkmaktadır. Örneğin dindar ve güçlü bir kadın olan Zübeyde Hanım’ın oğlunun okullara devam etmesinde kararlı bir şekilde mücadele etmesi, ona aşıladığı disiplin, ahlak ve vatan sevgisi, eğitime verdiği önem Mustafa’yı, Atatürk yapan önemli faktörler olarak gösterilebilir. Aynı şekilde Gandhi’nin annesi Putlibai’nin oğluna sadelik, dürüstlük ve ahlaki değerleri kazandıran önemli bir figür olması, dindar kişiliği, Gandhi’nin dürüstlük felsefesinin önemli ilham kaynağı olarak gösterilmektedir. Kendi tarihimizdeki önemli padişahlardan, İstanbul’u fethederek çağ kapatıp çağ açan Fatih Sultan Mehmet’in annesi Hüma Hatun da oğlunun yetişmesindeki önemli figürlerden biri olarak tarih sayfaları arasında yerini almaktadır. Fatih Sultan Mehmet’in küçük yaşlardan itibaren iyi bir eğitim alması için gösterdiği çaba, onun İslami ilimler, matematik, felsefe, tarih ve yabancı diller ki Arapça, Farsça, Latince, Yunanca, Slavca ve İbranice gibi pek çok dil alanında eğitim almasında kritik önem taşımaktadır. Aynı zamanda oğluna İslami değerler ve adalet anlayışı konusunda yapmış olduğu rehberlik Fatih Sultan Mehmet’in derin bir düşünür ve kültürlü bir lider olmasında oldukça etkili olmuştur. Hüma Hatun, güçlü bir anne olarak oğlu Fatih Sultan Mehmet’in hem zihinsel hem de ahlaki gelişimi üzerine etkili olmuş, onun güçlü bir lider olmasına yardımcı olmuştur. İçinde yaşadığımız çağdan da örnekler vermek gerekirse en güzel örneklerden biri olarak Canan Bayraktar’ı göstermenin yerinde olacağını düşünüyorum. Selçuk Bayraktar’ın konuşmalarında sıklıkla ailesine özellikle de Canan Hanım’a olan minnettarlığını dile getirmesi en güzel kanıt olarak gösterilebilir. Nitekim Canan Bayraktar’ın özverili anneliği, çalışkanlığı, öngörüsü, disiplini ve ahlaki değerlerine bağlılığı Selçuk Bayraktar’ın milli teknoloji hamlesinin öncüsü olmasında, İHA ve SİHA teknolojilerinde öncü çalışmalara imza atmasında büyük rol oynamıştır. Son olarak Nobel Kimya Ödülü sahibi bilim insanımız Aziz Sancar’ın başarı öyküsünün arka planında köklü ahlaki değerlere bağlı bir aile yapısı olmakla birlikte anne figürünün öne çıktığı görülmektedir. Ailesinden aldığı eğitim ve değerlerin özellikle annesinin sevgisi ve desteğinin mevcut konumuna ulaşmasındaki etkisini sıklıkla vurgulayan Aziz Sancar da kendi topraklarımızdan, değerlerimizden bir örnek olarak karşımızdadır. Bir başka örnek ise Abraham Lincoln’ün “Yaşamımda başardığım her şeyi anneme borçluyum.” sözüdür. Tüm bu örnekler aslında Poddock’ün “Anne sevgisi imkânsızlık tanımaz.” sözünü haklı çıkarır niteliktedir. 

Elbette ailede verilen değerler bireylerin yetişmesinde çok önemli bir faktörlerdir.  İnsanı ve dolayısıyla insanın üyesi olduğu toplumu güçlü kılan sahip olduğu değerlerdir. Değerler toplum için önemlidir, değerlere uygun davranan insanlar da toplum gözünde değerli ve önemlidir. Ancak halihazırda tüm öğretim programlarımıza dâhil edilen ve 2000’li yıllardan itibaren örtük program perdesi açılarak gün yüzüne çıkarılan değerlerin öğretiminde tek etken AİLE DEĞİLDİR. İlkokul hatta okul öncesi dönem itibari ile okullarda verilen/verilmesi gereken değer eğitiminin en önemli bir diğer paydaşı da OKUL ve dolayısıyla okullarda öğrencilerin en fazla etkileşim içinde oldukları ÖĞRETMENLERDİR. Bu noktada yapılabilecek en önemli şey tüm paydaşlar- AİLE, OKUL ve ÖĞRETMENLER- arasındaki işbirliğini sağlayabilmek. 

Bilginin üretim, paylaşım ve kullanım hızının her geçen gün değiştiği ve takip etmekte zorlandığımız bilgi çağında farklı ebeveynlik tutumlarının değerlerin kazandırılmasında olumlu ve olumsuz birtakım etkileri mevcuttur. İçinde bulunduğumuz çağın sıfatları, ebeveynlere geçmişe göre pek çok sorumluluk yüklerken pek çok değerin kazanımı noktasında da rol model olunmasını beraberinde getirmiştir. Ebeveynlerden en önemli beklentiler arasında, çocuklara bilgi ve teknoloji imkanları sunarken bunu sadece bir bakıcı hizmeti gibi kullanmamak, aynı zamanda çocukları sosyal, duyuşsal ve etik değerlerle donatırken bu süreci yalnızca alışveriş merkezlerindeki paralı oyun alanları ile sınırlandırmamak yer alır. Özetle söylemek gerekirse değer eğitiminde aile; çocukların kendilerini rahat hissedebilecekleri ortam oluşturmalı, etkili iletişime sahip aile yapısı sağlanmalı, model olunmalı ve çocuklara gerçek zaman ayırılmalı. Kendi içinde içselleştirmediği, ifade ettiği değerlerle tutarlı davranmadığı, medya kullanımının sınırlandırılmağı aile ortamında etkin bir değer eğitiminden söz edebilmek pek mümkün olmayacaktır. Bu durumu Hases Ballon “Çocuğun duyacağı yerde söylenen her söz, onun karakterinin yapımında rol oynar.” diyerek çok güzel özetlemiştir. Çünkü biliyoruz ki bireylerin çocukluklarında öğrendikleri değerler, bir süre sonra hayat senaryoları olarak kendini gerçekleştiriyor. Benzer şekilde değer eğitiminde temel kurum olan okullarda da değerler sadece duvar panolarında, merdiven alınlarında kalıyor, davranışlarla desteklenmiyor, okulda yapılan değer eğitimi uygulamalarından veliler bihaber bırakılıyorsa değer eğitimi aksak kalmaya mahkûmdur. Öğrencilerle en fazla etkileşim içerisinde olan öğretmenler değer eğitiminin etkililiği ve gerekliliğine ikna olmamış, öğrencilerin sadece bilişsel gelişimlerini kendilerine misyon olarak belirlemiş, yetiştireceği neslin toplumun geleceğindeki rolünün farkında değilse; öğrencilerine örnek olmak adına herhangi bir arayışta ya da çabada değilse verilen değer eğitimi, test maddelerinin teorik bilgiyi sınadığı kısır bir eğitimden öteye gidemez. Aslında öğretmenler Henry Adams’ın de ifade ettiği gibi sonsuzluğu değiştirebilir, etkilerinin nerede biteceğini asla bilemezler. Bu bağlamda tüm paydaşların işbirliği içinde değer iklimi oluşturması ve çaba harcaması elzemdir. Bunu Mevlana da “Sen taş, kaya ve mermer dahi olsan, eğer (gönül sahibi) bir terbiyecinin eline düşersen cevher olursun.” diyerek bireylerin yetişmesinde öğretmenlerin rolünü vurgulamıştır. Elmas bile işlenmeden değerini göstermezken, çocuklara/öğrencilere yol göstericileri olarak aile ve öğretmenleri rolüyle herhangi bir müdahalede bulunmazsak değer sahibi bireyler olmalarını beklemek haksızlık olmaz mı? Ya da elimizdeki gücü kullanmadan, farklı müdahaleler sonucu farklı yönlere meyletmelerini izlemek bize, geleceğimize ihanet olmaz mı? 

Martin Luter King’in “Çocuklarımın ne renk olduklarına göre değil, karakterlerinin ne kadar sağlam olduğuna göre yargılanacakları bir dünya düşlüyorum.” hayali geçmişten bugüne uzanan bir hayal ve aslında çok da uzak bir gelecek sayılmaz eğer istersek. Hayat yaşamaya değer halde bulunmaz, yaşamaya değer kılmak gerekir. Yapmak istediğimiz şeyler için çare, istemediklerimiz için bahane üretmek insanoğlunun fıtratında var ancak değer eğitiminde atacağımız ilk adım, şikâyet ettiğimiz şeylerin gerçekten düzeltilebilmesi için taşın altına elimizi koymaktır. Nihayetinde değer/görgü eksikliğinde şikayet ettiğimiz yeni nesil ya da mevut toplum kimimizin öğrencisi iken kimimizin çocuğu, kardeşi, kuzeni, vb... Gökten zembille inmediler ve bizler el birliği ile inşa ettik bu yeni düzeni ve bugün şikayetlerimizi ortadan kaldıracak güce sahibiz. Hiç denemezsek hiç bilemeyiz ama el birliği/işbirliği ile daha güzel daha yaşanılabilir toplumlar için çok şey yapabiliriz. Unutmayalım ki yarın yorgun kimselerin değil, rahatına kıyabilenlerindir. Bir kuşağın diktiği ağacın gölgesinde gelecek kuşakların serinleyeceği gerçeğinden hareketle, geleceğin inşasında bu gün dikeceğimiz her ağaç değer eğitimini rastlantıya bırakmadan, amacına ulaştıracak önemli adımlar olacaktır.

Gündüz kandil hazırlamayan, gece karanlığa razı olur. Karanlıkta kalmamak dileğiyle...

“Çalıştığıma şahit olduğu hiçbir seherde beni yalnız bırakmayan kıymetli anneme ithafen.”


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı