Orta Asya bozkırlarından coşkun bir nehir misali çağlar ötesinden günümüze gelen asil milletimiz İslamiyet’le şereflendikten sonra hızına hız, gücüne güç katmış geçtiği maveralarda insanlığa asr-ı saadetini yaşatmıştır. Büyük bir medeniyet kuran ecdadımız; gün olsun bir fermanla dans yasaklatmış, gün olmuş üstün adalet anlayışı sayesinde kardinal külahına tercih edilir olmuştur. Her devir ve her dönemde mazlum ulusların koruyucusu ve sığınağı olan milletimiz ensar olmuş ekmeğini, aşını paylaşmış ve cihanşümul bir medeniyet vücuda getirmiştir. Büyük milletlerin çilesi de büyük olur misali milletimiz insanlık yarışında daima öne geçerken düşmanları boş durmamış hak ve batıl mücadelesinde yerlerini almışlardır.
Milletimiz asırlardır baş olmuş, önder olmuş, İslam’ı ve onun yüce değerlerini bütün dünyaya yaymıştı. Bu durum bazı ulusların çıkarlarına, kurmak istedikleri sömürü düzenlerine karşıydı. Onun için hesabı büyük ve çetin olmalıydı. Düşman gün oldu birden bin oldu, haçlı ordusuyla seferler düzenledi. Milletimiz set oldu, engel oldu. Akdeniz ve Karadeniz göl; okyanuslar yol oldu. Peki tarihte yaşanan bu hak ve batıl mücadelesi bitti mi. Hayır.!
21. yy.a gelindiğinde resim aynı, değişen ise sadece resmin renkli olmasıydı. Türk yurdu karşısında Akifçe bir ifadeyle “en kesif orduların dördü beşi’ saldırıyordu ama yine de sonuç alınamıyordu. Küresel güç ve sermaye odaklarının kısa orta ve uzun vadeli hesapları vardı ve günbegün devreye sokulacaktı. İslam coğrafyasının yeraltı ve yer üstü zenginlikleri iştah kabartıyordu. Anadolu ve Türk insanı bu alanda en büyük engeldi. Onun için Türkiye’nin hizaya sokulması gerekiyordu. Çünkü Anadolu’nun düşmesi demek, bir ümmetin düşmesi demekti. Asırlardır baş olan, yön veren bir millet, diz çöktürülürse haliyle ümmet tespih taneleri gibi dağılacak, hedefsiz, ilkesiz kalacaktı. Yedi düvele karşı verilen bağımsızlık savası sonrasında planlar hâlâ devredeydi.
Günümüzde Türk yurdu karşısındaki manzaraya baktığımızda bir Türk genci olarak sadece Anadolu ve Trakya’dan ibaret bir vatan toprağı göremeyiz. Çünkü Türkiye yalnızca 814,578 km² topraktan ibaret değildir. Tarihsel derinliğinin yanında; imparatorluk kurmuş, Osmanlıdan bakiye kalan topraklarda gönül coğrafyasını oluşturmuş, bu coğrafyanın derdiyle hemhal olmuş bir ülkedir. Emperyalizm bunu bildiği için uğraş alanı olarak Anadolu insanını seçmiştir. Büyük resmin bu olduğunu gördüğümüzde esasında yapacaklarımız bellidir. Dünü bilen, bugünü yaşayan, yarını düşünen bireyler olarak uyuyan devi uyandırma adına atacağımız her adım, vereceğimiz her nefes önemli ve kıymetlidir. Bu anlamda tarih muazzam bir erken uyarma sistemidir. Mehmet Akif:
“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
“Tarih”i “tekerrür” diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
diyerek adeta bugünlere ışık tutmaktadır. Bu bağlamda toplumu oluşturan bütün katmanlara önemli görevler düşmektedir.
Mehmet Akif ümmetinin omuzlarına yüklediği bu sorumluluğu fazlasıyla yerine getirmiş çilekeş bir bülbül olmuştur. Merhum Akif, çağdaşları gibi çiçeklerin, böceklerin, (sahte)aşkların şiirini mi yazacaktı yoksa milletinin perişanlığını görüp onu içinde bulunduğu durumdan çıkarmak için moral- motivasyon mu aşılayacaktı. Şüphesiz vatanperver bir şairin ele alması gerekli olan şey milletinin hissiyatına tercüman olmaktı. İşte Akif bunun için gözyaşını şiirinin emrine vermiştir. Kurtuluş Savaşı’nın manevi cephesinin komutanı olmuş milletime moral-motivasyon aşılamıştır.
Merhum Akif’i iyi tanımak için oğlu Asım şahsında Türk gençliğine verdiği mesajlar iyi anlamalı ve ülkemiz üzerinde oynanacak olan başka projelere karşı halkımızı uyanık tutmak zorundayız. Birlik ve beraberliğimizden taviz vermemeliyiz. Mehmet Akif:
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
diyerek içerdeki birliğin beraberliğin önemine vurgu yapmıştır. Ecdadın zekâtı kadar bir yurt içine hapsedilmenin verdiği haleti ruhla eldeki vatanın bile diz çöktürülmeye çalışılması tarihten almamız gereken ibretler olduğunu bizlere göstermektedir. Bunun da panzehri içeride birlik ve beraberliğimizi pekiştirmekten ve vatanımızı çok sevmekten geçtiğini unutmamalıyız. Çünkü Anadolu’nun düşmesi demek bir medeniyetin, bir coğrafyanın düşmesinin çok ötesindedir. Anadolu asırlardırtimsal olmuştur, dün Haçlı ordularına karşı çekilen set ne ise bugünde Anadolu’nun silkinmesi, kendine gelmesi, her şeyiyle yerli ve milli politikalar üretmesi aynı şeydir. Bunları yaparken emin olmalıyız ki düşman uyumayacaktır. Farklı kulvarlardan en zayıf halkalar denenecektir. Bilmeliyiz ki zincirin gücü en zayıf halkanın kuvveti kadardır. Onun için bir olmak, iri olmak, diri olmak zorundayız. Bir öğrencinin, bir öğretmenin, bir çiftçinin, bir kaymakamın yapması gereken işini en iyi şekilde yapmak olmalıdır. Görevini en iyi yapan vatanını en çok sevendir. Bunları anlayacak, anlatabilecek yoldaki işaretçilerimiz vardır. Şairlerimiz, düşünürlerimiz bu yolu açmışlardır. Unutmamalıyız ki vatan sevgisi sevgilerin en yücesidir.