“Dünyanın en büyük mesuliyetine sahip insan muallimdir.” der Nurettin Topçu Maarif Davamız adlı eserinde. Devamında der ki; “Muallim sadece bir memur değildir, belki genç ruhları kendilerine mahsus manadan bir örs üzerinde döverek işleyen bir demircidir.”
Nurettin Topçu’ya bu can alıcı cümleleri söyleten, öğretmeni öz manada hem ciddi bir mesuliyet sahibi insan olarak yükü omzuna yükleyen, aynı zamanda topluma yön veren, insan hayatını şekillendiren bir değer olarak gören ve öğretmenliği bir memuriyet ötesinde mesleklerin en onurlu tahtına oturtan düşünce, felsefe ne idi? Peki bugün öğretmen kendini nerede görüyor, toplum öğretmeni bir mecliste nereye oturtuyor?
Milattan önce yaşamış, o tarih öncesi dönemde dahi “Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir meslek tanımıyorum.” diyen ünlü filozof Diyojen’in bakış açısı acaba nereye saklandı?
Öğretmenlik mesleği toplumun doğal dönüşümü çerçevesinde zamanla evrilmiş, inanç sistemi, ulus devlet anlayışı, sanayileşme, kültür endüstrisi, küreselleşme gibi birçok sebeple kendine bir yer edinmeye çalışmıştır. Bugün materyalist bir düzlemde yol alan fikir dünyası öğrenciyi de öğretmeni de kendi çarkına almış ve eğitim anlayışında bir dezenformasyon gerçekleşmiştir. Ruhtan, özden, milli ve manevi duygulardan soyutlanmış bir eğitim anlayışı, öğretmenlik mesleğini de maalesef olması gereken yerden aşağılara doğru çekmiş ve özden uzaklaştırmıştır. Bu belki öznel bir değerlendirme olup elbette geneli şamil değildir.
Eğitim aslında “Aile bir okuldur.” anlayışı temel alınarak ailede başlar, okulda devam eder ve öğrenci okulun dört duvarının dışına çıktığı gün toplumla buluşur ve hayatın her aşamasında devam eder. Profesyonel öğretmenlik mesleği yanında aslında toplumda her birey bir öğretmendir. Bu durum eğitim denilen gerçekliğin istenilen hedefe ulaşabilmesi için tüm toplumun pozitif anlamda bir evrilmeye yönelmesi ve geleceğin bugün ki verilen eğitimle şekillendiği gerçeği ile hareket etmesini gerektirir. Toplumun eğitime ve öğretmene bakış açısı aslında o toplumun geleceğini şekillendirir.
Eğitimin tarihi incelendiğinde İlk Çağda Sümerlerden, Mısır Medeniyetine, Budist Çinden Hindulara, İbrani kültüründen Antik Yunana, orta çağ Hıristiyan ve İslam dünyasına ve yakın çağa kadar tüm medeniyetlerde öğretmenlik mesleğinin kıymeti hep kadim bir meslek olarak yerini almış ve bu medeniyetlerde öğretmen, sofist, muallim, müeddip, müderris gibi farklı birçok adla kıymeti korunmuştur.
Günümüze geldiğimizde ise tüm toplum tarafından dilde değer atfedilen öğretmenlik mesleği reel yaşam içerisinde maalesef bir değer kaybına uğramıştır. Bunun derinlemesine analizini yapmak belki burada çok mümkün olmayabilir. Yapılması gereken, hem bir şahsiyet olarak değerlendirirsek toplumun kendisi hem de bizzat bu kutlu mesleği icra eden, bugün anaokulunda başlayıp yaygın eğitim dediğimiz modeli de içerisine kattığımız zaman ölüme kadar süren eğitim sürecinde topluma şekil veren öğretmen bizzat kendisi bu mesleğe değer katacaktır.
“Bence ne yapılsa da iki insanın hakkı ödenmez, bunlar anne ve öğretmendir.” der Victor Hugo. Aslında Hugo iki öğretmenin kıymetine işaret eder. Anne çocuğa henüz okula başlamadan eğitim veren, okul sürecinde de yine okul dışı zamanlarda eğitimine destek veren bir öğretmendir. İşte bu iki öğretmen topluma şekil veren iki değerdir. Bu felsefe toplumun zihinlerinde yerini aldığı gün öğretmen de tarih boyunca kendisine yüklenen o kıymetli role kavuşacak ve hak ettiği değeri tekrar kazanacaktır.
Nelson Mandela “Dünyayı değiştirmek için kullanabileceğiniz en güçlü silah eğitimdir.” der. En güçlü silahı eğitim gördüğümüz ve nesilleri eğitmek için kendisini feda edenlerin de öğretmenler olduğunu altın harflerle zihnimize yazdığımız gün toplumdaki değişimi gözlemleyeceğiz.