İnsan doğası nasıldır, hiç düşündünüz mü? Bileklerinde zincirler olmasaydı insan nasıl davranırdı? Uçsaydı özgürce, sürüklenseydi fırtınada, kendisi olsaydı nasıl davranırdı insan? Özgürlük ne yapardı ona ne yapardı insanlığa? Zarar mı verirdi ona, vahşileştirir miydi onu? İşte, bu yazının konusunu bu sorular ve Thomas Hobbes’un ünlü sözü “İnsan insanın kurdudur.” oluşturacak.
Bu yazıya, sözün kökeniyle ilgili sık yapılan bir tartışmayla başlamak istemiyorum. Nitekim benim inceleyeceğim kısım Thomas Hobbes’un ağzından çıkan “İnsan insanın kurdudur.” sözü.
Bu sözü anlamlandırmak ve içselleştirmek için öncelikle Thomas Hobbes’tan bahsetmek gerekir. Siyaset felsefesiyle ön plana çıkan bir filozof olan Thomas Hobbes, bir devlet tutkunu, otorite hayranıdır. Felsefesinde, devletin öneminden bahsederken otoriter rejimi övgüyle karşılar. Toplum sözleşmesi öncesini kaos olarak nitelendirerek bireyci ve başıboş (otoritesiz) hayatı kötüler.
Peki, ne demek istemiştir Hobbes “İnsan insanın kurdudur.” diyerek? Hobbes mutlak bir otorite olmadığı zaman, tabiatta insanların nasıl bir kurt, nasıl bir canavar olacaklarını anlatmaya çalışmıştır bu sözüyle. İnsan doğasını bencil görür Hobbes. Onları bir otorite altında olmadıklarında, birbirlerinin kuyularını kazan bencil bireyler olarak niteler. Tabiatımız gereği aşağılık olduğumuzu iddia eder. Hobbes bu sözüyle; kendi çıkarlarımızı elde edebilmek için birbirimizi, diğer insanları nasıl yok edebileceğimizi, nasıl yok ettiğimizi anlatır.
Ama gerçekten tablo bu kadar karanlık mı? Biz insanlar doğamız gereği gerçekten böyle vahşi ve bencil canlılar mıyız? Bu bencilliğin ve bireyci tutumun önüne geçmek için bir otoriteye ihtiyacımız var mı?
Bu soruları cevaplamaya bencillikle başlayalım. İnsan bencil midir? Evet, çoğu insan bencildir. Pek çoğumuz temelde içgüdüleriyle hareket eder, kendi yaşamını diğerlerinden üstün görür ve bireycilik ile yaşar. Çıkarlarını savunduğu yegâne kişi kendisidir.
Peki ama neden böyle? Çünkü böyle bir çevrede büyütülürüz. Tıpkı tüm diğer hayvanlar gibi bencil ve ne yazık ki kapalı bir dünya görüşüyle büyütülürüz. Eğer toplumumuz da bizim gibiyse zaten bu böyle de olmalıdır. Neden budalalık edelim ki? Orada bizi düşünen bir toplum yokken neden kendimizi yakan biz olalım da toplumu düşünelim?
İşte, burada ikinci soruyu ele alabiliriz: İnsan bir otoriteye ihtiyaç duyar mı? Maalesef evet, insan bu kült içerisinde bencilce büyümeye devam ederse kendini hayvanlardan ayırmak için bir otorite ihtiyacı içerisinde kalacaktır.
Bu otoritenin ne kadar ağır ve kısıtlayıcı olacağı siyaset felsefesinin konusudur ve bu konuda yeterince dolu bir bankam olmadığı için ne kadar otoritenin gerekli olduğu konusunu es geçmek zorundayım fakat konuşmak istediğim bir konu daha var: İnsanın tabiatı değişir ve bu bencilliğinin önüne geçerse oluşabilecek mükemmel devlet kavramı...
Mükemmel devlet için gerekli olan tek şey mükemmel bir halktır. Bendeniz tüm siyasal doktrinlerin mükemmel olduğu kanaatindeyim. Bu doktrinlerin tek kusuru halkları da kendileri gibi mükemmel görmeleridir. Halklar ise aksine, iddia ettiğimiz gibi bencil olduğu için siyasi fikirler birbirleriyle yarışa girer, kendi fikirlerinin daha mükemmel olduğunu savunurlar. Fakat hepsinin halkları yüzünden kusurlara sahip olduğuna, farklı siyasi politikaların farklı coğrafya ve halklar üzerindeki etkileri incelenerek ulaşılabilir.
Yine halk yüzünden başarılı olamayan görüşlerden biri de anarşidir. Anarşi, ben merkezciliğin ve özgürlüğün doruk noktasıdır. Herhangi bir devleti ve kurallarını tanımaz, otoriteyi reddeder. İlginçtir ki bu reddettiği otorite de bencillik yüzünden oluşmuştur. İnsanın tam bir özgürlüğe ulaşabilmesi, devletten kurtulabilmesi için bencilliğin önüne geçmesi ve bireysel olan kapalı görüşü yenmesi gerekmektedir. Komiktir ki bu işlev devletin işlevidir. Yani insanın tam bir özgürlüğe kavuşması için bireylerin devletin işlevini üstlenmesi gerekli gelir. Mükemmel bir anarşinin kurulması ve doruk noktadaki bir özgürlük için insanın bencillikten kurtulması gereklidir.
Konuyla ilgili birçok örnek verebiliriz. Dünya; birbirine eş insanlardan oluşsaydı komünizm, hür ve süzgeçten geçmiş kararlar veren halklardan oluşsaydı demokrasi mükemmel bir yönetim biçimi olurdu. Soylular ve krallar halklarını gözetse monarşi, aristokrasi gibi sistemler; her insan yaptığı şeyi en iyi şekilde yapabilse Platon’un sistemi mükemmel sistem olurdu.
İşte siyasi doktrinleri benimserken karşımıza çıkan problem de bu! Hep bir şeyler hakkında kabullerle yola çıkıyoruz. Ancak bu kabuller pratiğe geçtiği zaman asla ve asla beklentilerimizi karşılamıyor. İşte bu da neden herhangi iki doktrinin arasından iyi birini seçemeyeceğimizin, her doktrinin halk yüzünden en az diğeri kadar yanlış olduğunun sebebidir.
Yani anlayacağınız çözüm Hobbes’un dediği gibi bu aç kurtların başına bir bekçi dikmek, bu bekçiyi güçlü ya da zeki olanlardan seçmek veya o kurtların çayırlarda cirit atmasına izin vermek değildir. Çözüm yoktur. Kurtlar hep kurt kalmaya devam edecek, insan değişmeyecek ve mükemmel bir toplum asla kurulmayacaktır.