AĞLAYAN BEBEK


AĞLAYAN BEBEK

Yıl 1985’te Artvin’in Hopa ilçesinde doğan mutlu bir kız çocuğuydum. Kalabalık bir aileye sahip olduğumu ve aynı zamanda yaşadığım mahallenin de eş dost akrabadan oluştuğunu düşünürsek, ne kadar mutlu olduğumu da anlamak zor olmaz sanırım.

Gerçi şimdiki nesil bu mutluluğun tarifini bilemez ki... Biz galiba en şanslı son kuşak çocuklarıydık. Sabah kahvaltımızı yapar, dışarı çıkar, acıkana kadar eve uğramazdık. Annem arada seslenir güvende olduğumdan emin olur, sonra işine devam ederdi. Gün batarken artık eve gitmemiz gerektiğini bilirdik. Babam vali müşavirinin şoförüydü, o yıllarda gayet afili bir mesleği vardı babamın, siyah plakalı siyah Renault hep kapımızda olurdu, önünde sireni vardı, işe giderken ısrarlarımıza dayanamaz sirenini çalar öyle işe giderdi. Babam her kız çocuğunun olduğu gibi benimde başkahramanım, ilk aşkım, olmazsa olmazımdı. Annem ev hanımıydı evimizin bel kemiğiydi.

O yıllarda daha kardeşim doğmamıştı ama abim vardı, abi dediysem öyle çok da büyük değil ha, sadece bir buçuk yaş var aramızda. Kışları sobanın üstünde kızaran ekmek kokusunu, yaz gecelerinde mahallede oynadığımız saklambaç oyununu hiç unutamam. Hep çocuk kalsaydık cümlesi galiba benim çocukluğum için yazılmış bir cümleydi.

Yine bir yaz gecesi yıl 1990. Tam da uyumaya hazırlanırken, babam sırtında çuvalla eve girdi, abimle nasıl heyecanlandık anlatamam. Babam, durun açmayın diyemeden biz çoktan açmıştık bile... O da ne, aman Allah’ım onlarca oyuncak hiç görmediğimiz kadar, tabi ki babamın onları bize aldığını düşünecek kadar da masum çocuklardık. Oysaki biz bir memur maaşıyla geçinen, ek geliri olmayan, ay sonunu zor getiren bir aileydik ama yaşımız bunu anlamak için yeterli değildi sanırım. Babam vali müşaviri şoförüydü demiştim ya, Gürcistan’a makam arabasıyla sık sık geçerlerdi. O gün de yine Gürcistan’a gitmişler ve babam bir akrabamızın hediyelik dükkânına bir çuval dolusu oyuncak almıştı. Bizim ülkemizde görmediğimiz oyuncaklar vardı içinde.

Şimdiki nesil bilmez; hacı yatmazı, matruş kayı ilk defa gören bir çocuk olarak gözlerimdeki o heyecanın sönmesi çok da geç olmadı. Babam bırakın onlar bizim değil, başkasının, ben size param olduğunda alacam demesi ve bunu derken bizim karşımızdaki ezilip büzüldüğü anı da aklıma mıh gibi kazımıştım. Tam çuvalı bıraktık ki çuvalın içinden ağlama sesi geldi. Çocuktuk işte, tekrar içini açtığımızda çuvalın altında bir bebek gördüm. Elime aldım, boynunda bir ipe bağlı emzik vardı. Emziği çıkınca ağlıyordu, işte o an benim bu hikâyeyi yazmama sebep olan muhteşem andı. 

Kalbim yerinden çıkacak gibi hissediyordum, belki ağlarsam babam “Tamam, o senin olsun.” der diye düşünmüş olmalıyım ki ağlamaya başladım. Babam “Olmaz, pahalı bir oyuncak, onu alamayız.” dedi ama dedim ya daha çocuktum, ben bunu anlayamazdım ki. Ne kadar yalvarsam da para etmedi. Çuvalı bağladı “Hadi yatağa çocuklar!” dedi. Abimle aynı yatakta yatardık. Birlikte girdik yatağa ama ben susmuyorum. Abim hemen ikna olmuştu, beni de ikna etmeye çalışıyordu ama yok susmuyorum. Babam odaya geldi, sarıldı, gözlerimi, burnumu sildi. “Söz, sana o bebekten alacam ama şimdi olmaz.” dedi. O kadar sıkı sarıldı ki tamam baba deyiverdim.

Sonra mı? Sonra aradan tam 20 yıl geçmişti, artık yuvadan uçmuş başka bir şehirde, Rize Pazar’da ben de annem gibi kendi evimin bel kemiği olmuştum. Yıl 2010 Şubat’ın 20’si, artık evli ve çocuk sahibi bir anneydim, Açelya adında bir kızım vardı. Kapı çaldı babam ansızın hiç beklemediğim bir gün elinde hediye paketi ile geldi. Torununu hediyelere boğan bir dede olduğu için yine öyle düşünerek, Açelya’ya hediye aldığını sandım, ne aldın yine dedim. Babamsa ağlayarak “Ben sana bir söz vermiştim ama unutmuşum.” Açelya’ya hediye alırken raftaki bebek gözüne takılmış ve o an verdiği söz aklına gelmiş. Hemen alıp kimseye haber bile vermeden otobüse binip gelmiş. Önce sarıldık ağladık sonra o günleri anarak güldük. Ve o gün babama bir kez daha aşık oldum.


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı