GÜLBETTİN KİMDİR?

O, kendini feda eden bir kahraman!

Gülbettin, şahsa büründürdüğüm bir karakterken daha sonra kabına sığmayıp evrensel tipolojiyi temsil eden sembole dönüştü. O, bilinmeyen bir güçtü. Keşfedilmemiş mahzen, işini yürüten devinim, gökten düşen meçhul meteorun bilinmeyen taşıydı. O, meşhur olmaya layık istendik hale geldikçe baskın bir ulviyet ile toplumun benimseyeceği, söyleyip de dilinin ucundan dökemediği kâinatın musaddık hakikatiydi. Onun maceralarını dinledikçe aslında hiçbir şey olmayan şey için her şey olmaya aday bir kahramandı, yazardı, artisti, hocaydı, fırıncıydı, terziydi, çiftçiydi, siyasetçiydi, futbolcuydu, çöpçüydü. O, her şeyiyle bir şey diyen tek şey olabilmeye haiz olabileceği gibi hiç bir şeyiyle çok şey diyen fazla şeylere de haiz olabilme muktedirindeydi. O, aslında nedir pek bilinmez. Detaydı, saftı, kurnazdı, komikti, eğretiydi, bazen de misafirdi. Ama dile getirilmek, bilinmek istedi. Kimse bunu başaramadı.

Keşfetmek güç oldu. Çünkü eşyanın tabiatına aykırı duruşları mevcuttu. Hâlbuki gerçeğin ta kendisi iken gerçekten bile saklanacak kadar korkunçtu. Herkese görünmek istemeyen hatta hiçi de istemeyen, açığa çıkınca gülümseten, saklanınca üzen, kiminin ferasetini kiminin önünü açan, kiminin ilmini arttıran kalp gözü idi. Herkesin göremediğini kendinde toplayıp âcizane benim gibi bir kulu hamal kılıp dile gelmek isteyen çekirdekti. Onu ben pek sevemedim. Ama sizler seveceksiniz. Beni üzecek ama sizleri sevindirecek Gülbettin’in maceraları umman gibi. Bitmeyen, sonsuz bir boşlukta akan daktilo kâğıdına yazılı neşriyat gibi. Onu okudukça edep harkında 'insan' olmayı anımsayacağız.

Kılıktan kılığa, olaydan başka bir olaya atladığında dikkatiniz dağılmayacak. "Şimdi bu burada ne anlatmak istedi?" derken, ya da "ha gayret sonuca varıyor ucunu bir yere bağlıyor." derken çekirge gibi oradan zıplayıp başka mecralara aktığında yine sizleri peşine takıp amaçsız yormayacak üstelik amaca hizmet eden nasihat kitaplarını da önünüze dökmeyecektir. Mesajları subliminal olarak verecektir.

Ah, ben o senin her sabah, sabah namazı mesajlarını öz çekim ile ibret olsun diye paylaşımlarını sevdim! Namın tüm cihana yayıldığında ismin tüm kapıları, tüm rızık yollarını açtığında 'vallahi de benim haberim yok, vesile bile olmadım' deyişlerini sevdim. Bilip de bilmezlikten gelen kasti sorularını sorarken çok zeki, kıvrak bir zekâya sahip hissettirişlerini kim olsa sever. Bunu insanların sezemeyeceğini düşünmeni sevmem kadar benim anlamadığımı düşünmeni sevdiğim kadarın üstünde sevebilecek başka bir şeyleri bulabilmeni de sevdim, desem inan yalan değildir.

Güya hamal kılınıp anlatmaya çalışan şu âcizane kulun tüm akli melikeleri senden çok iyiymiş derler. Laf ola beri gele...

Ben ki bu yola baş koyup, debelenip seni ararken, ilham geldiğinde suya sıkılmış limonun verdiği hissi gözlerinde ararken, bazen nefsani arzulamalarımla kendimce aslında sizlere " ne etkili yazılar yazıyor, kimsenin göremediğini görüyor, ucu bucağı görünmeyen tamlamalar kuruyor" mesajı veriyorsam bana da yuhalar olsun. İşte o zaman hamal kılıklı bu aciz 'ben' kulun senin gibi Gülbettin olup insanların diline düşmüş olmaz mı?

İşte, Gülbettin böyle biri...



Etiketler:   

YORUMLAR


Henüz yorum yazılmadı