EMILE’DEN JEAN JACQUES ROUSSEAU

Tüm dillerimiz birer sanat yapıtıdır. Doğal ve tüm insanlar için ortak bir dil olup olmadığı uzun süre araştırıldı; kuşkusuz böyle dil var; bu da çocukların Öğrenmeden önce konuştukları dildir.

Tüm dillerimiz birer sanat yapıtıdır. Doğal ve tüm insanlar için ortak bir dil olup olmadığı uzun süre araştırıldı; kuşkusuz böyle dil var; bu da çocukların öğrenmeden önce konuştukları dildir. Bu, eklemli değildir, vurguludur, titreşimlidir, anlaşılabilirdir. Kendi dillerimizi kullanmamız, bu dili bize tümüyle unutacak derecede ihmal ettirdi. Çocuklara dikkat edersek onlardan bu dili çok geçmeden yeniden öğreniriz.

 
Sütanneler bu dilde bizim öğretmenlerimizdir; süt çocuklarının tüm söylediklerini anlarlar; onlara yanıt verirler, onlarla çok sıkı diyalog kurarlar; birtakım sözcükler söylerler, ama bu sözcükler tümüyle yararsızdır, çocukların anladıkları sözcüğün anlamı değil, bu sözcüğe eşlik eden vurgudur.
Sesin diline ondan daha az güçlü olmayan jestin dili eklenir Bu jest çocukların zayıf ellerinde değil, yüzlerinde görülür. İyice oluşmamış bu fizyonomilerde şimdiden bu kadar çok anlatım olması şaşırtıcıdır; yüz çizgileri anbean akıl almaz bir çabuklukla değişir: Buralarda gülümsemenin, isteğin, ürkünün ortaya çıkıp yıldırım hızıyla kaybolduğunu görürsünüz. Her defasında başka bir yüz gördüğünüzü sanırsınız. 


Kuşkusuz yüz kasları bizimkilerden daha devingendir. Buna karşılık, donuk gözleri neredeyse hiçbir şey anlatmaz. Yalnızca bedensel gereksinimler duydukları bir yaşta, ancak bu işaretleri kullanıyor olmalıdırlar; duyumların anlatımı yüz buruşturmalarda, duygularınki ise bakışlarda görülür.
İnsanın ilk hali yoksunluk ve zayıflık olduğu için çıkardığı ilk sesler sızlanma ve ağlama sesleridir. Çocuk gereksinimlerini hisseder ama onları gideremez, bağırmalarla başkasının yardımını ister: 


Karnı acıkmış ya da susamışsa ağlar; çok üşümüşse ya da sıcaktan bunalmışsa ağlar; hareket etme gereksinimi duymuş ama kımıldatılmıyorsa ağlar; uyumak istiyor ama rahat bırakılmıyorsa ağlar; var olma biçimi ne kadar az elindeyse, bu biçimin o ölçüde sık sık değiştirilmesini ister. Yalnızca bir dili vardır, çünkü deyim yerindeyse- yalnızca bir tür rahatsızlığı vardır: Organlarının gelişmemişliği yüzünden, bunların uyandırdığı çeşitli izlenimleri ayırt edemez; tüm rahatsızlıklar ve mutsuzluklar onun için yalnızca bir acı duyumu oluşturur. 


O kadar az dikkate değer sanılabilen bu gözyaşlarından insanla çevresi arasındaki ilk ilişki doğar: Burada toplumsal düzeni oluşturan bu uzun zincirin ilk halkası meydana gelir.


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı