DEM BU DEMDİR

Bazı şarkılar vardır, sadece “şarkı” demek yetmez onlara.  Çocukluğumuzdur onlar, hayatımızın en mutlu anlarında yanı başınızdaki dostumuz…  Ruhumuzda fırtınaların koptuğu mevsimlerde acımızı hafifleten deva… Çocukluğumuzu, gençliğimizi yahut ilk aşkımızı tozlu raflardan indirip hatıralarımıza can veren rüzgardır adeta.


Minik bir yüreğin dediği gibi “Çocukluktur en büyük zaman.” Ve ben, o en büyük zamanımı yaşadığım 80’li yıllarda Nur Yoldaş’ın efsunkâr sesiyle hayat verdiği bestelerde tanıdım onu. Ustanın “Nagehan Bustan Faslı” adlı eserini Nur Yoldaş’ın billur sesinden yıllar sonra dinlediğimde ise kendimi bir uçan halıyla anılarımın üzerinde gezinirken buldum. Bilim insanları zaman makinesinin icadını hayal ededursun, ben çocukluğumu ustanın eserleri ile yolculuklara çoktan açtım bile. Affan Dede’ye para da saymadım hatta, ustanın nameleriyle satın aldım çocukluğumu. Adım da var artık, yaşım da… Kâh “Mihrimah” ile evden kilometrelerce uzak Karaçalı suyunu bidonlara doldurup eve taşıyor, kâh “Sultan-ı Yegah” ile memleketin soğuğunda üzerimi örtüyor, kâh “Nagehan Bustan Faslı” ile hayallerimin zirvesine tırmanıyordum artık. 


Benim ve kuşağımızın genç ruhlarını ilmek ilmek işlerken “Beyhude geçmiş günleri yad etme.” diye nasihat veren büyük usta Ergüdar Yoldaş’tan bahsediyorum. Delilik ve dâhilik arasındaki o ince çizgide bir uçtan diğerine gidip gelen, bana göre bu toprakların yetiştirdiği ama pek anlaşılamadığını düşündüğüm en büyük müzisyenlerden biri…  Hayatında gerçek sanatçılara özgü o duygusal derinlikte yolunu kaybetmiş, çevresindekiler tarafından yeterince anlaşılamamış olmanın verdiği huzursuzlukta boşluğa düşmüş, bestelerine hayat veren hayat arkadaşından ayrılması ile Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine kadar savrulmuş bir dahi… 


Şarkılarıyla divan edebiyatına son derece hakim olduğunu gösteren, klasik Türk müziği ile batı müziğini muazzam bir şekilde harmanlamış bu müzik ustasının z nesline yabancı gelmesi değil de, “müzisyenim” diye geçinen insanlar tarafından dahi tanınmamasıdır beni üzen. İnzivaya çekildiği Büyükada’da herkes onun delirdiğini düşünürken bile 4500’e yakın beste yapan üstadın eserlerinin Kültür Bakanlığımızca gün yüzüne çıkarılıp yeni nesle tanıtılması mübremdir. Zira bazı tohumlar vardır ki yeşereceği toprağı bulamadıklarında zamanın seli içerisinde kaybolup giderler. Büyük Usta'nın eserlerinin de yeni neslin dimağında yeşermesi gerekiyor.  Çünkü konuştuğu dil ve dinlediği müziktir bir toplumu ayakta tutan en önemli kolonlar. Ve bu kolonların şimdi hiç olmadığı kadar güçlendirilmeye ihtiyacı var. Çünkü dem bu demdir, dem bu dem…
 


Etiketler:   

YORUMLAR

Ben robot değilim seçeneğini işaretleyin.

  • Henüz yorum yazılmadı